Kuraklık, yağışların uzun yıllar ortalamasından daha az gerçekleşmesi ile ortaya çıkan ve herhangi bir zamanda meydana gelebilecek olan doğal bir iklim olayı olarak görülse de insan faaliyetleri nedeniyle doğasından uzaklamış durumda. Kuraklık, doğayla uyumlu olmayan projelerin ve politikaların iklim değişikliğine katkısı ile şiddetle artıyor. Dünya genelinde türlerin ve habitatların kaybı, göllerdeki su seviyesindeki düşüş, açlık gibi pek çok soruna neden oluyor. Nature dergisinde yayınlanan bir çalışmada, dünya genelinde sulu tarım için aşırı su çekilmesinin, sulak alanları besleyen yeraltı sularının hızla azalmasında önemli bir faktör olduğu belirtildi.
Dünyanın suya olan talebi ise, nüfus artışı, içme kullanma, tarım ve sanayideki kullanımla birlikte gitgide artıyor. Suya erişim, içerisinde bulunduğumuz yüzyılın en acil sorunlarından biri haline geldi. 2010 ile 2020 yılları arasında sel, kuraklık ve fırtınalardan kaynaklanan insan ölümleri, yüksek derecede savunmasız bölgelerde 15 kat daha fazlaydı. Afrika 40 yılın en kötü kuraklığıyla karşı karşıya kaldı; özellikle Etiyopya, Kenya ve Somali bu durumdan olumsuz etkilendi, bu bölgelerde tarımsal verimliliğin azalmasına ve yüksek gıda fiyatlarına neden oldu. Çin’de, ülkenin en büyük nehri olan Yangtze ve diğerlerinin seviyeleri o kadar düştü ki, hidroelektrik enerji üretimi ve nehir taşımacılığı etkilendi. Bir raporda sigortalı kayıpların 8,4 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Sıcak hava dalgalarına ve öngörülemeyen yağışlara maruz kalan Orta Amerika Kuru Koridoru’nun ekosistemleri ve iklim değişikliğine karşı savunmasız halkları, kuraklıktan etkilendi, bu durum 1,2 milyon kişinin gıda yardımına ihtiyaç duymasına neden oldu. Asya’da yüksek dağ bölgesindeki buzullar son 40 yılda önemli miktarda kütle kaybetti ve bu kayıp giderek artıyor. Güney Afrika’da kuraklığın ekoloji üzerindeki olumsuz etkileri; mera alanlarının kaybı, su kaybı ve kalitesinin bozulması, sıcaklıktaki artış ve bitki örtüsü kaybı olarak ortaya kondu.
Anadolu’da da sıcaklık ve buharlaşma sürelerindeki artış ve özellikle kar yağışı azlığı, yeraltı su seviyelerinin düşüşü havzalarda hidrolojik bozulmaya ve kuraklığa neden oluyor. Suyun döngüsünün bozulmasına en şiddetli derecede etki eden faaliyetler arasında sulu tarım uygulamaları, barajlar ve HES’ler, madencilik faaliyetleri ve su kaynaklarındaki kirlilik olduğu görülüyor.
“Sulak alanların yaşaması için yanlış tarım ve su politikaları değişmeli”
2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde konu ile ilgili açıklama yapan Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç “Kuraklık nedeniyle Dünya genelinde pek çok topluluk göç etmek zorunda kalacak. Ekosistemlerin ve türlerin kaybı, kültürel kayıpları da beraberinde getiriyor.
Dünya Su Stresi Haritası’na (WRI) göre, 2040 yılına gelindiğinde Türkiye su kıtlığı çekecek ve iklim krizinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında 27. sırada. İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak, biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak sulak alan kaybını sona erdirmeden, yok olmuş sulak alanları restore etmeden ve kalanlar üzerinde hızla artan stresi durdurmadan gerçekleştirilemez.
Bir yandan 1997 yılından beri her yıl Dünya Sulak Alanlar Günü’nü kutluyoruz, sulak alanların önemini, biyoçeşitliliğe, insan üretimlerine ve iklim değişikliğine uyum sağlamaya olan katkısını konuşuyoruz. Diğer yandan yanlış uygulamalar neticesinde son yüzyılda Türkiye’de sulak alanların büyük çoğunluğunda geriye dönüşü olmayan kayıplarla mücadele ediyoruz. Artık Türkiye’nin tarım ve su politikalarını güncellemesi ve iklim değişikliğini de göz önünde tutarak sulak alanlarını koruması ve restore etmesi gerekiyor“dedi.
ETKİNLİK
1 gün önceGÜNDEM
1 gün önceGÜNDEM
12 gün önceGÜNDEM
13 gün önceGÜNDEM
13 gün önceGÜNDEM
13 gün önceEKONOMİ
14 gün önce