admin

admin

19 Mayıs 2024 Pazar

Çiftçinin toprağı karın doyurmuyor

Çiftçinin toprağı karın doyurmuyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde “Sürdürülebilir Tarım ve Tarımda Markalaşma” temasıyla Ziraat Bankası’nın düzenlediği “Tarım Ekosistemi Buluşması”nda yaptığı konuşmada, tarımsal kredi limitlerindeki artışları açıkladı.

İktidarın tarım politikalarına yönelik eleştirilere tepki gösteren Erdoğan, “Ülkemizde muhalefetin ‘tarım bitti’ tezlerinin ne kadar içi boş tezler olduğunu rakamlarla ortaya koyduk. Türkiye, gerçekler yerine çarpıtmalar, özellikle bunun üzerinden muhalefeti artık geride bırakmalıdır. Eski muhalefet tarzının raf ömrünü tamamladığı görülüyor. Bunun yerine eleştirel ama daha yapıcı bir anlayışın ikame edilmesi, ülkemiz için şüphesiz daha faydalı olacaktır” ifadelerini kulandı.

Erdoğan, “Tarım bitti tezlerinin içi boş” dese de AKP iktidarları döneminde tarım, geçim sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıktı. Kredi Kayıt Bürosu’nun 2023 yılına ilişkin tarımsal görünüm saha araştırması da üreticilerin gerçek durumunu ortaya koydu.

Araştırmada tarımdan başka gelir getirici faaliyeti bulunmayan çiftçi hane halkı oranındaki düşüş dikkat çekti. 2022’de yüzde 34 olan bu oran 10 puan birden azalarak yüzde 24 olarak ölçüldü. Hanesine emekli aylığı giren çiftçi oranı ise yüzde 34’ten bu yıl yüzde 45’e yükseldi. Bu artışta 2023 Mart’ta başlayan EYT’nin etkili olduğu tahmin edildi. Ayrıca çiftçilerin yaş ortalamasındaki artışa dikkat çekildi. Araştırmaya katılan ve fiili olarak tarımsal üretim yapan çiftçilerin yaş ortalaması 53,4 olarak bulundu. Yaş ortalamasının 2021’e göre 2,3 yaş yükseldiği belirtildi.

Çiftçilere hangi borçlanma kaynaklarından faydalandıkları sorulduğunda yalnızca yüzde 25’i özkaynak cevabı verirken geri kalanı borçlanarak üretimi sürdürdüğünü ifade etti. Bankalardan kredi kullanan çiftçilerin yüzde 70’i kredisini tarımsal işletme giderlerinin finansmanı, yüzde 46’sı yatırım finansmanı amacıyla kullanırken, yüzde 20’si tarımsal amaçlı olmayan ihtiyaçlar için kullandığını belirtti.

Hayvan varlığındaki düşüş saha araştırmasının verilerine de yansıdı. İşletmelerde hem süt ineği hem de besi sığırı ortalaması 2020 ortalamalarına göre düştüğü belirtilen araştırmada hayvan varlığındaki azalma ile ilgili şu değerlendirmelere yer verildi: “Küçükbaş hayvancılık açısından 2021 ve 2022’ye göre düşüş olduğu söylenebilecektir. TÜİK bültenleri, 2023 yılında 2021’e göre ülkemizdeki büyükbaş sığır varlığında yüzde 8, küçükbaş varlığında ise yüzde 9 civarında düşüş olduğunu açıklamıştır. Nitekim yine TÜİK 2022’de yıllık inek sütü üretiminin yüzde 7 azalırken, sığır eti üretiminin yüzde 7 arttığını raporlamıştır. Aynı bültenlerde küçükbaş süt üretimi için yüzde 9 düşüşün karşısında küçükbaş et üretiminin yüzde 21 arttığı izlenmektedir. Bu veriler büyükbaş ve küçükbaşta daha fazla hayvanın kesime gitmiş olabileceğini, dolayısıyla işletmelerdeki hayvan sayısının azalmasının buna bağlı olabileceğini akla getirmektedir.”

Çiftçiler tarafından en çok bildirilen sorun ise yüzde 97 ile girdi pahalılığı oldu. Üretim esnasında öne çıkan bir başka konu ise tarımsal işgücüne yönelik problemler oldu. Bu yılki araştırmada her 10 çiftçiden dördü işçi bulamadığını söyledi.

Katılımcı çiftçilere üretim sonrasında hangi problemlerle karşılaştıkları sorulduğunda, en yüksek çıkan cevap yüzde 97 ile ‘beklediğim fiyata satamıyorum’ oldu.

BAŞARISIZLIĞIN ÖYKÜSÜ

‘Tarımda Cumhurbaşkanın anlattığından farklı bir dünya var” diyen CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Neredeyse her hafta gidip köyde yerinde hayvancılık, çiftçilik yapanları ziyaret ediyorum. Masa başında yazılan raporlar gibi değil bizzat üretici, besici çiftçiyi yerinde dinliyorum. Cumhurbaşkanın tarımda anlattıkları bir başarı değil başarısızlığın ifadesidir. 2001 yılından beri yapılmamış tarım sayımı varlığında artan sorunlar çiftçiyi tarımdan soğutuyor. Tarımda yaş ortalaması 54 ve de kırsalda 60 ortalaması dayanmışsa gençlerin tarımdan uzaklaştığı görülecektir. Gençleri ve kadınları tarıma kazandırmanın yolu kırsala dönmeleri halinde SGK primi karşılamak başta olmak üzere gerçekçi destekler vermektir” diye konuştu.

Hayvancılık yapmanın zor olduğunu belirten Gürer, “Ülkemizde uygulanan yanlış hayvancılık politikası nedeniyle yem fiyatlarındaki sürekli artışlar, özellikle küçük işletmelerde hayvancılığı zora soktu. Doğal olarak, hayvanlara verilen yemin maliyeti, üreticinin hayvanını pazara çıkardığında sattığı zaman paraya dönüşmediğinde hayvancılık bölgemizde sorunlu hale geldi.” dedi.

***

Tarımı yıkımın kronolojisi 

AKP iktidarı, 2000’li yılların başından itibaren uygulamaya konulan neoliberal politikaları sadakatla uyguladı.

Yıllar itibarıyla yıkıma giden yolda öne çıkan gelişmelerden bazıları şöyle:

2003: TEKEL’in özelleştirilmesinin önü açıldı. Önce alkol ardından da sigara bölümünün özelleştirilmesiyle 2010 yılında tamamen tasfiye edildi.

2004: Üretici Birlikleri Yasası ile Birlik üyelerinin kolektif üretim yapması engellendi. TARSİM A.Ş. kuruldu.

2005: Gübre üretimi yapan kamu işletmelerinin özelleştirilmesi tamamlandı. Gübre fiyatları tamamıyla özel sektörün eline geçti.

2006: Kamu tohum üretimi alanının dışına çıkarıldı.

2012: 16 bin köyün tüzel kişiliği bir gecede ortadan kaldırıldı.

2017: ÇAYKUR Varlık Fonu’na devredildi, bu tarihten sonra sürekli artan bir şekilde zarar etmeye başladı.

2018: Kamuya ait 10 şeker fabrikası özelleştirildi.

2019: Depo baskınları ve tanzim satışları. Gıda tedarik süreci iflas etti.

2020: Covid-19 salgını gıda zincirini kırdı. Çiftçilerin pazar erişimi sağlanamadı, tüketiciler pahalı gıda tüketmeye mecbur bırakıldı.

2021: Gıda krizi katmerlendi. Ucuz ekmek, et kuyrukları oluşmaya başladı.

2022: Gıda krizine çözüm olarak Tarım Kredi Kooperatif marketleri devreye alındı. Piyasadaki gıda fiyatları düşmedi, TKK marketleri indirimin ilk gününde 7 kat ciroya ulaştı.

2023: Meclis’e sunulan Orman Kanunu düzenlemesiyle üreticilerin üretim öncesi Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan izin alması hükme bağlandı. Sözleşmeli üretimin zorunlu olması sağlandı.

haber: birgün

Devamını Oku

Şekerpancarı avans fiyatı neden açıklanmadı?

Şekerpancarı avans fiyatı neden açıklanmadı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tarımın Sesi– CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, şekerpancarı, buğday ve çay üreticisinin sorunlarını meclis gündemine taşıdı. Gürer, uygulanan düşük taban fiyatlara tepki gösterdi.

CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Buğdayda taban fiyat en az 15 lira olarak açıklanmalı ve çiftçilerin elindeki ürün alınmalıdır. Bu yönde de taban fiyatı şu ana kadar açıklanmamıştır. Pancarda da halen, normalde Ocak ayında açıklanan avans fiyatı kamuoyuna yansımamıştır. Pancar çiftçisi de buğday çiftçisi de kaygı içindedir.” sözlerini kullandı.

CHP’li Gürer, açıklamasında şunları söyledi:

Buğdayda geçtiğimiz yıl verilen desteklemeler bir yıl geçmesine rağmen bazı bölgelerde çiftçilerin hesabına yatırılmadı. Geçtiğimiz yıl buğday için 8.250 TL taban fiyat açıklanırken, bin lira da ton başı destek vereceği söylenmişti. Geçen bir yıl boyunca bu destekler verilmemiştir. Fasulyede de keza destekler çiftçilerin hesabına yatmamıştır. Yeni hasat dönemi geldi, çiftçilerimiz ektiği ürünü hasat edecek ama bir yıldır destek yatırılmadı. Bu desteğin bir an önce çiftçilerin hesabına yatması gerekiyor.

Çayda da çok düşük bir taban fiyatı açıklandı. 25 bin lira beklerken, açıklanan ton fiyatı 17 bin lira oldu. Bunun da 2.000 lirası prim olarak verilip 19 bin liraya çıkacağı söyleniyor ama o 2.000 liralık destek de bir yıl sonra alınıyor. Yani destekler çiftçinin cebine girmeden, girdi maliyetlerine gelen artışlarla çiftçiden alınıyor. İlaç, gübre, tohum, mazot ve tarla giderlerinde meydana gelen artışlar, çiftçinin fayda sağlamadan önce cebinden geri alınıyor. Bu nedenle destekler çiftçiye zamanında verilmeli ve bu konudaki mağduriyetlerin önüne geçecek uygulamalar gerçekleştirilmelidir.

Niğde’de patates çiftçinin deposunda kalmıştır, satılamamıştır. 4 lira gibi bir fiyatla depodan ürün çıkıyor. Çiftçi arkadaşımızın ifadesine göre, depoda patatesin kilosu 2,5 liraya kadar düşmüş durumda. Marketlerde ise patatesin fiyatı 20 lira civarında belirleniyor. Bu da sistemin ne kadar plansız ve aracılık sistemiyle vatandaşa pahalı ürün sunduğunu, üreticiye ise düşük girdi sağladığını parasal anlamda göstermektedir. Bu bağlamda, depodaki patates bayrama kadar çillenir, çöp olur. Bir an önce bu patates çiftçisine de gerekli destek sağlanmalıdır.”

Devamını Oku

“Kontrolsüz ilaçlamaya dur diyelim, çünkü arılar varsa bir geleceğimiz var!”

“Kontrolsüz ilaçlamaya dur diyelim, çünkü arılar varsa bir geleceğimiz var!”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Arılar, insan neslinin devamı için kritik öneme sahip canlılardır. Arıların 100 milyon yıldır dünyada olduğu kabul ediliyor. İnsanlığın tarihi ise sadece 300 bin yıl. Soframıza gelen her 3 gıdadan biri arılar sayesinde üretiliyor; gıdaların yüzde 90’ı, 82 farklı bitki türünden elde ediliyor. Bu 82 türün 63’ü ise arılar tarafından tozlaştırılarak tohumları çevreye saçılıyor. İklim değişikliği, yanlış, bilinçsiz ve kontrolsüz tarımsal ilaçlama, kirli su kaynakları gibi olumsuz etkenler arı popülasyonunu azaltırken, bizleri de çok değerli bir besin kaynağı olan arı ürünlerinden mahrum bırakıyor. Oysa dünya üzerinde bozulmadan, değerlerini koruyarak uzun yıllar kalabilen ender besinlerden biridir bal…

Arıların önemini vurgulamak ve bu konuda farkındalık yaratmak için tüm dünyada her yıl 20 Mayıs, “Dünya Arı Günü” olarak kutlanıyor. Yarım asıra yakın bir süredir, arılar ve arıcılığın geliştirilmesi için çaba sarf eden Türkiye’nin bir numaralı bal markası Balparmak’ ın Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak, Dünya Arı Günü’nde bu konuya vurgu yaparken şunları söyledi:

Bir bal arısı polen ve nektar toplamak için kovanından 80 km² alanda uçabiliyor. Bu nedenle olumsuz çevre koşulları ve tarım alanlarının kontrolsüz ilaçlanması, arı popülasyonuna ve arı ürünlerinin kalitesine önemli oranda etki ediyor. Doğanın sürdürülebilirliği için ciddi önlemler alınması gerekiyor.

Doğayla dost, ekolojik tarım ilaçlarının kullanımı teşvik edilmeli

Ekosisteme ciddi etkileri olan tarım ilaçları maalesef ülkemizde de yaygın bir şekilde kullanılıyor. Zehirli kimyasallar içeren ilaçlar kullanmayan, doğayla uyumlu ekolojik üretim yapan üreticilerin desteklenmesi ve çoğalması bu nedenle çok önemli. İlgili kurumlar ve karar vericiler, bu konudaki yaptırımları ülkemizde de hızlıca uygulamalı, denetim ve bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık vermeli ve ekolojik, doğayla dost, sürdürülebilir yöntemleri teşvik etmeli.

Dünyanın en kadim emekçileri olan arıların günü kutlu olsun!

Dünyadaki varlıkları insanoğlundan da öncesine dayanan ve dünyayı tam anlamıyla “çekip çeviren” arılara ne kadar teşekkür etsek az… Arıları korumak adına atacağımız doğru adımlarla, sadece onların değil; tüm dünyanın geleceği için daha iyi koşullar yaratmak mümkün! Çünkü arı olmazsa tozlaşma olmaz, bitki olmaz, hayvan olmaz, sonunda da insan olmaz. Dünyanın en lezzetli doğal besinlerinden birinin üreticisi olan arılar, sıra dışı yaşam döngüleri ve koloni yapılarıyla, canlılar aleminin en merak uyandırıcı varlıkları arasında yer alıyor. Bu minik canlılar, yaşam döngüleri boyunca doğanın sürdürülebilirliğine önemli bir katkı sunuyor. Arı popülasyonunun gezegenimizdeki rolünü tüm nesillere anlatabilmek için hala atılması gereken çok fazla adım var. 2017 yılından beri her yıl, dünya genelinde düzenlenen Dünya Arı Günü kutlamaları, şimdiye dek arı ve ekosistem ilişkisine dair farkındalık yaratmak amacıyla atılmış en kapsamlı adımlar arasında yer alıyor.

Arıcılık mesleği hileli ballar yüzünden yaşlanıyor!

Yaklaşık yarım asırdır arıların varlığının korunması ve arıcılık mesleğinin gelişimi için çalışıyoruz, balda yapılan hileler nedeniyle tüketici kadar, işini alın teriyle yapan emektar arıcılar da zarar görüyor. Türkiye, arı popülasyonu bakımından dünyanın ilk on ülkesi arasında yer alıyor. Arıcılık ülkemizde yan ürünleriyle beraber oldukça geniş bir istihdam ortamı sağlıyor. Arıcılığın babadan evlatlara geçmesi, ailenin arıcılıktan geçimini sağlaması çok önemli. Oldukça meşakkatli olan bu mesleğe bir de mücadele edilmesi gereken taklit ve tağşiş sorunu eklendi. İşini hakkıyla yapan arıcılarımız, piyasada satılan hileli ballarla rekabet etmeye çalışıyor. Bu yorucu mücadele nedeniyle zaten zorlu olan mesleğin karlılığı da azalmaya başladığı için arıcılık artık genç aileler tarafından tercih edilmiyor, yani arıcılık mesleği yaşlanıyor. Bu riski görüp, 2018 yılında Balparmak Arıcılık Akademisini hayata geçirerek kadın ve genç arıcıların mesleğe kazandırılması misyonunu üstlendik. Kırsal kalkınma bölgelerindeki kadın ve gençlerin arıcılığa kazandırılması ve arıcılık mesleğinin sürdürülebilirliğine destek olmayı amaçladık. Bugüne kadar yüz yüze eğitimlerle 700, online eğitimlerle de 700’den fazla kadın ve gence ulaşmayı başardık. Eğitimlerimizde, katma değerli arı ürünlerinin daha verimli ve kaliteli bir şekilde üretilmesinin yanı sıra, modern arıcılık teknikleri eğitimleriyle arıcılıkta verimliliği ve kaliteyi artırmaya yönelik olarak ‘doğru bilinen yanlışları’ düzeltmeye çalışıyoruz. Eğitimlerimiz sayesinde arıcılık mesleğini genç nesillere özendirmeyi ve hane gelirlerini artırmayı amaçlıyoruz.

En fazla hileye maruz kalan gıda ürünü bal

“Ülkemizde açıkta satılan ballar veya denetim eksiği olan ürünlerin raflarda yer almasıyla mücadele ediyoruz. Balparmak AR-GE Merkezimize yaptığımız teknolojik yatırımlar ve farklı disiplinlerden oluşan uzman akademisyen kadromuz sayesinde hileli bal olarak kayıtlara geçen mısır, pancar, pirinç, agave gibi şeker şuruplarından elde edilen ve bal diye satılan her türlü ürünü tespit edebiliyoruz. Ayrıca bu şuruplardan elde edilen hileli bala gerçek bal algısı vermek amacıyla katılan gıda boyalarını ve enzim katkılarının varlığını, doğruluğu yüksek ve hassas bir formatta tespit edebiliyoruz. Bu mücadeleyi hem tüketiciyi korumak hem de işini hakkıyla, alın teriyle yapan arıcının emeğini korumak için veriyoruz.”

Devamını Oku

Arılar nasıl korunur?

Arılar nasıl korunur?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Arıcılıkta en önemli etmenlerden biri, arıların nasıl korunabileceğidir. Konuya ilişkin yapılan araştırmalar şu etmenleri ortaya çıkarmıştır:

*Ev ve bahçelerde böcek ilacı kullanımı azaltılmalı.

*Plansız şehirleşmenin önüne geçilmeli ve doğal alanların korunması sağlanmalı.

*Tarımda zirai ilaçlama azaltılmalı ve iyi tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı.

*İklim değişikliğine karşı ülke çapında stratejik önlemler alınmalı.

*Yeni nesillerde doğa bilincinin yerleşmesi amacıyla programlar ve etkinlikler düzenlenmeli.

*Arıcılık faaliyetleri için daha fazla teşvik oluşturulmalı.

*Tarım ve peyzaj alanlarının yanı sıra mülklere ait bahçelerde ve balkonlarda da arıların faydalanabileceği çiçekli bitkilerin ekimi yaygınlaştırılmalı.

*Toplumdaki arı korkusunun yenilmesi adına kamu, arıların savunma mekanizmasına dair daha çok bilinçlendirilmeli.

 

Devamını Oku

Dünya Arı Günü nasıl doğdu?

Dünya Arı Günü nasıl doğdu?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dünya Arı Günü, arı ve yaşam arasındaki bağın önemine dikkat çekmek amacıyla çeşitli etkinliklerle kutlanmakta olan özel bir zaman dilimini oluşturuyor.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen Dünya Arı Günü, yaz mevsiminin yaklaştığı ve arı popülasyonlarının doğaya akın ettiği mayıs ayında kutlanıyor.

Dünya Arı Günü kutlamaları, her yıl 20 Mayıs’ta gerçekleştiriliyor. Bu tarihin Dünya Arı Günü ilan edilmesinde, modern arıcılığın babası olarak bilinen Slovenyalı Apiarist Anton Janša’nın doğum günü olması temel nedeni oluşturuyor.

Bunun özel bir gün olarak kutlanmaya başlamasında ise 2030 yıl bitimine kadar ulaşılması amaçlanan BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri önemli bir rol oynuyor. Bu evrensel eylem çağrısı, ekosistemin ve biyolojik çeşitliliğin korunması adına tüm ülkeleri harekete geçmeye davet ediyor.

20 Mayıs’ın Dünya Arı Günü olarak kutlanması; 20 Aralık 2017 tarihinde düzenlenen BM Genel Kurulu toplantısında oy birliği ile kabul edildi. Arı ve insan yaşamının tüm alanlarda sıkı bir bağa sahip olmasından hareketle Kurul’da sunulan karar tasarısı, 115 ülkenin ortak katılımıyla büyük bir destek gördü.

2021’de dördüncü kez kutlanan 20 Mayıs Dünya Arı Günü, hemen hemen tüm ülkelerde her yıl daha büyük organizasyonlarla kutlanmaya devam ediyor. Arılar besinlerini elde etmek amacıyla çiçekten çiçeğe gezerken, aynı zamanda bitkilerdeki tozlaşmaya da aracılık ediyor. Hatta yeryüzündeki polen alışverişinin büyük çoğunluğunu sağlayarak, ekosistemin devamlılığında en kritik rolü oynuyor.

Arıların tüm bu faaliyetleri, insanlar tarafından en sık tüketilen besinlerin yüzde 70’inin üretilmesini sağlıyor. Bu da tükettiğimiz hemen her öğünü arılara borçlu olduğumuz anlamına geliyor.  Arıların yok olması durumunda, bitkilerin tozlaşmasında yüzde 80’e kadar azalma olacağı tahmin ediliyor.

Bu da çiçekli bitkiler (meyve, sebze vb.) başta olmak üzere pek çok flora üyesinin, soylarının hızla tükeneceğini gösteriyor. Bitki soyları bu denli tükendiğinde, yeryüzündeki doğal yaşamın yanı sıra insan hayatında da olumsuz yönde büyük değişimlerin olacağı kaçınılmaz görünüyor.

Kısacası; bu yönden bakıldığında arı kelimesinin karşılığını hem “saflık” hem de “hayat” oluşturuyor!

 

Devamını Oku