Editörün Notu

Editörün Notu

01 Mayıs 2024 Çarşamba

Amaç üreticiyi bitirmek, tüccarı sevindirmek mi?

Amaç üreticiyi bitirmek, tüccarı sevindirmek mi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Editörün Notu

Olaynet.net yayın editörü Oktay Erol’un hasadı başlanan buğday taban fiyatına ilişkin yazısını okumanızı istedim. Erol’un yazısı biraz Çukurova, biraz emek, biraz buğday kokusuyla dolu. Yazının başlığı “Amaç üreticiyi bitirmek, tüccara sevindirmek mi“, ilginize…

***

Kış ayları bitip, yerini yaz aylarının sıcağına bırakmasıyla birlikte hareketlilik başlar Çukurova’da. Portakal ağaçları çoktan budak kesimini geçmiş, çiçeği meyveye dönmüştür! Kurak giden kış ayları “hep” sorun olur; ancak nisan, mayıs aylarından da hep kuşkuyla söz edilir! Ne yapacağı bilinmez bu ayların; kış mıdır, ilkyaz mı? Hava koşulları iyi de gidebilir, yağışlar ölçütlü de yağabilir, dolu/ don gibi üreticiyi kaygılandıran doğa olaylarıyla da karşılaşılabilir!

O nedenle Adana ile yöresinin toprak işleyeni hem biten nisan, hem de Emek ve Dayanışma Günü dün kutlanan mayıs ayı geldiğinde dellenir çoğu zaman! Narenciye ağaçlarının su istemesi bir yandan, beklenmedik gelen hava koşullarından, birçok tarımsal gereksinime/ ilaca/ gübreye yetişebilmek için harcadığı çaba bir yandan… Bir yandan da üç/ dört ay önce ektiği buğday biderinin toprakta boy sürmesi, başakların içini doldurması için, hasatta yüzünün gülebilmesi için beklenen zaman…

***

Birkaç gün önce Adana’da “ilk buğday hasadı yapıldı” haberini duyduk! “Buğday”, özellikle insanın yaşamını sürdürebilmesinde gerek duyulan “en önemli” besin kaynağı. Ekmeği buğdaydan yaparsınız! Pastayı, böreği, çöreği yine buğdaydan… Pilavı da, çorbayı da… Canlılardan bir çoğu buğdaygillerden olan ürünlerle doyar! Kimi arpa, kimi sap/ saman ister! Hangi gelişmiş teknolojiyi gösterirseniz/ gösterin, hangi bilimsel çalışmanın “eksikliğini” içinize sindiremezseniz/ sindiremeyin; hiçbiriyle değil, ancak buğdaygillerden biri olmadıkça canlı doymaz, canlı yaşamını sürdüremez!

Siz hiç mermi yiyerek, ya da cep telefonu kullanarak, ya da arabaya binerek, ya da marka elbiseler giyerek doyanı gördünüz mü? “O”, içinizden geçen “bir anlık” doyumdur! Mide kazıntısını ortadan kaldırmayacaktır! Bilim insanları onikibin yıl yaşında olduğunu ileri sürer; onikibin yıldır insanın uğruna kavgalar verdiği, barışla sonuçlanan savaşlar yaşadığı buğdayın hasadı başladı!

***

Bu aylar “hep” bir gariplikler yaşanır! Üreticinin binbir çabayla ürettiği buğday fiyatı, hasat öncesi belirlenmez de; üretici, zorda kalıp elindeki ürünü düşük fiyattan tüccara satmasının ardından açıklanır! Hiç “emek” harcamadan, parasal gücü olan tüccarın eline geçen ürün için “taban fiyatı” açıklandığında, “gücü” olmayan üreticinin elinde ürün çoğu zaman kalmaz! Kazanan üretici değil de, tüccar olur! Üretici buğdayın yerine ekilecek ürünü bir yandan düşünürken, bir yandan da aynı sonuçla karışılacağını bilir!

Taban fiyatı, Toprak Mahsulleri Ofisi yıl içerisindeki girdi artışları göz önünde bulundurularak açıklanır sözde… Geçtiğimiz yıl açıklanan fiyat sekiz lira 25 kuruştu, bir lira da bakanlık desteği vardı; dokuz lira 25 kuruş… Çeşitli kurumların, ya da tarım işiyle uğraşanların verdiği bilgiye göre, bir yıl içerisinde buğdayın ortalama girdi ürünlerinde yüzde 65 artış olmuş! Üretici, geçtiğimiz yılın olanakları için dokuz lira 25 kuruş üzerine yüzde 65 zam bekliyor! Bu da desteklemeyle birlikte onbeş lira demek!

Zor mu; değil! Üstelik üreticinin ürünü en ivedi biçimde açıklanmalı ki, bu işten tüccar yararlanmasın, üretici kaygı bürünmesin! Adana’nın milletvekilleri geldi aklıma… Ardından dernekler, odalar, tarımsal kurumlar… Hani ne yapıyorsunuz, özellikle “iktidara” yakın olan vekiller tanıdığınız/ bildiğiniz hiç üretici yok mu? Bir olun, birlik olun, bir an önce “buğday yaban fiyatını” açıklayın! Tüccarı sevindirmeyin! 300424

 

Devamını Oku

Tohumla öldürmek

Tohumla öldürmek
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Eski Sağlık Bakanı, Doğru Parti Genel Başkanı Rifat SERDAROĞLU, olaynet.net‘teki köşesinde tarımda içinde bulunulan son durumu yazdı. Tohumla nasıl tehdit altında olunduğunu, tohumun bir silah gibi nasıl kullanıldığını anlattı.

Yazı şöyle:

Yer; ABD Texas Şehri.
Şirket adı; Monsanto (Herbisit, yani Çalı-yabancı ot-istenmeyen bitkilerin büyümesini kontrol altına almak veya öldürmek için kullanılan kimyasal üretir)
Fabrika üretime geçtikten kısa bir süre sonra çalışanlarda, sivilceler çıkmaya- açıklanamayan ateşlenmeler- zayıflık-sinirlilik-libido kaybı başlar.
Olay duyulunca ABD Ordusu, bu kimyasalı “silah” olarak kullanmak ister. Monsanto adlı şirket, Herbisit ’teki Dixon oranını arttırarak, feci sonuçlar doğuracak bir “Kimyasal Silah” elde eder.
ABD, 1961-1971 yılları arasında Vietnam’da ormanlarda gizlenen askerlerin ve sivil halkın üzerine bu kimyasal silahı kullanır!
400 Bin insan ölür. Sonraki yıllarda 500 Bin çocuk sakat doğar ve ölür!
Ayrıca ilacın kullanıldığı yörelerde bugün dahi ağaç yetişmez ve tarım yapılmaz!
Bu kimyasal silaha “Turuncu Ajan” adı verilir!

Bu şirket ikinci dünya savaşından sonra biyoteknoloji alanına yöneldi, GDO’lu ve hibrit tohum üretmeye başladı. Amerikan Ordusu “Demokrasi getirmek” bahanesiyle nereye girerse, Monsanto da oraya gitti. Girdikleri ülkede doğal olarak elde edilmiş tohum ekimini yasaklayıp, GDO’lu ve hibrit tohum kullanımını şart koştular. Bu tohumlar, her sene yeniden satın alınması gereken tohumlardır. Ekildiği toprağın yapısını bozar ve bir süre sonra toprak ekilemez hale gelir. Ayrıca rüzgârla gelen bir GDO’lu polen, doğal tohumların genetiğini bozabiliyor. GDO ile ilgili kısa bilgiler verelim;
GDO’lar öldürücü alerjilere neden olabilir. GDO’lu yemler, hayvanlarda antibiyotik direncini arttırır antibiyotiklerin etkisini azaltır. GDO’lu tarım ürünlerinin ekildiği tarlalarda kullanılan yabani ot ilaçları, memeliler için toksik etkisi yapar ve insanlarda hormonal dengeyi bozar.
GDO üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türleri yaratır.
Tohumu silah haline getirip, insanları tohumla öldürmek ve doğayı tahrip etmek işte budur.

Bir örnek verelim;
ABD, Irak’a demokrasi götürmek (!) için işgale başladığında, Monsanto da hükümetteki adamlarıyla oraya gitti. İlk iş olarak, içinde 5 Bin yıllık doğal tohumların saklandığı, Irak Tohum Bankası önce soyuldu ve yerle bir edildi. Çalınan tohumlar, Norveç Kutup Bölgesinde, Grönland adasının doğusundaki Svalbard adasında buzulların altında inşa edilen depolara götürüldü.
Burada 3 Milyon çeşit doğal tohum saklanmakta ve olası bir nükleer savaştan sonra, kimlerin yaşayacağına karar verebilmek için depolanmaktadır!
İkinci adım ise, Irak’a yönetici olarak atanan Paul Bremmer, 26 Nisan 2006 da bir kararname çıkardı.
Buna göre Iraklılar, kendileri tohum üretemeyecekler ve ekecekleri tohumları Monsanto’dan alacaklardı! Tohumu silah haline getirip, insanları tohumla öldürmek ve doğayı tahrip etmek işte budur.

Monsanto, Türkiye’ye 1997 yılında geldi. Bursa’daki STK’ların direnişi, kamuoyu oluşturmaları sebebiyle gerekli izinleri alamadılar.
2004 yılında Bush-Erdoğan-İsrail görüşmesinden sonra, şirketin önü açıldı!
Erdoğan, 4738 sayılı Özel Endüstri Bölgeleri kanununda 22/06/2004 tarihinde 5195 sayılı kanunla şirket lehine değişiklik yaptırdı. Yetmedi Büyükşehir yasasını değiştirip, Gemiç ve Gürle köylerini Gemlik ilçesine bağladı. Sonunda gerekli izinler verildi.
AKP, 8 Kasım 2006’da 5553 Sayılı Tohumculuk Yasası ile yerli tohumların ticaretini yasakladı.

Erdoğan ve AKP Türk Tarımını bakın ne hale getirdi;
-Yunanistan’ın tüm yüzölçümünün 2 katı büyüklüğünde tarım arazisi olan Türkiye, Yunanistan’dan pamuk ithal ediyor!
-Türkiye 126 ülkeden 133 çeşit meyve sebze ithal eden bir ülke haline geldi!
-Türkiye, Taze soğan-kuru soğan ithal ediyor.
-Türkiye Sap-Saman ithal ediyor.
-Her 5 köylüden 3’ü icralık hale geldi.
-Gıda enflasyonu %71’i geçti. (TÜİK’e göre)

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her yıl 10 Milyon insan açlıktan ölüyor. Bunun 6 Milyonu maalesef 5 yaşın altındaki çocuklar!
840 Milyon insan, yetersiz beslenme sebebiyle hastalık ve ölümün hazır müşterisi gibiler. Dünyada 1 Milyar insan 1 bardak temiz suya hasret!

Üzerinde yaşadığımız yerküre artık daha fazla insanı besleyemeyecek halde iken, tüm ülkeler tarıma destek vermeyi arttırırken, Türk Tarımını saman ithal edecek duruma getiren Erdoğan ve AKP’nin, doğrudan Yüce Divana gönderilmeleri gerekir. Çokuluslu şirketlerin çıkarlarını koruyup, kendi insanını açlığa mahkûm etmenin cezası sizce ne olmalıdır?

29 Nisan 2024

Devamını Oku

Neden olanlara hesap sorun!

Neden olanlara hesap sorun!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Editörün Notu

Hayvancılık, hayvancılık denilince et/ süt bir türlü gündemden düşmüyor!

Üreticinin elinde yedi/ sekiz lira olan süt mahalle arasında on/ oniki liradan, market raflarına varıncaya değin de artık ambalaj/ nakliye/ çalışan masrafı/ işyeri kirası/ elektrik kullanımı denilerek kaç liraya yükselecekse…

Süt üreticisi, masrafları “süt” üretimiyle karşılayamadıklarını söylüyor!

Et bambaşka bir bilmece… Besi üreticileri, hayvanın yemine/ masraflarına ulaşamayınca, elinde bulunan “süt veren” canlısını kesime vermek zorunda kalıyor!

Aslında büyükbaş hayvan besiciliği damızlık hayvan yetiştiriciliği, et üretimi ile süt üretimi için yapıldığı sanılsa da; işin bambaşka bir çıkmaza sürüklendiğine, damızlık ya da süt üretimi için beslenen hayvanların “et” için kesime gönderildiği apaçık ortada!

Bu gelecek adına bir çıkmaz!

***

Sabah mahalle sütçüsü, ard ardan gelen akaryakıt zammının ardından, bir de “süte zam” konusundan söz ederken, “şimdilik yapmamak için direneceğim, ederi değiştirmeyeceğim, ancak nereye dek dayanırım bilmiyorum” dedi!

O da şaşkın!

O denli uzağa gitmeye gerek yok, daha yılbaşı günlerinde;

Süt aracını bekleyenlere sütü nasıl yetiştireceğini, önce herkese beşer kilo verebileceğini, kalırsa da isteyene göre böldüğünü unuttuğunu sanmıyorum! Üstelik pikabının arkası süt güğümleriyle doluydu!

Şu an kaç kişiyiz ki? Benle birlikte beş kişi daha! Diğerleri ya süt alımını bıraktı, ya da süt alımını azalttı!

Sütçünün “direneceğim” demesi; şu an gelenleri yitirmemek, günlük üç/ beş güğümü düşürmemek…

Bunun için de “özveride” bulunmak zorunda olduğunu düşünüyor olmalı da; ama nereye dek?

***

Evet, mahalle sütçüsü nereye dek dayanabilecek?

İlerleyen süreçte, bu güne değin süt aldığı besicilerin üretimi sürdürüp/ sürdüremedikleri önemli! Bu yurdun her karış toprağı verim kışkırtırken samanından/ yemine “kur endeksli” dışalımı yapılan, düşüşte görülmeyen, çıkışından zaman yitirilmeden zamları yansıtılan bedellerine karşı direnebilmeleri gerekiyor, üreticinin!

Kocaman besi ahırlarında, içinde onlarca hayvanların gereksinmeleri sağlanmadığı/ doyurulamadığı için, süt verme güçleri olmalarına karşın yüzlerce “süt hayvanının” kesime gönderilmesinin sonucunu öngörememek aptallık!

Her kesime gönderilen “süt hayvanın”, süt üretiminde eksilmeye neden olacağını, bu eksilmenin yalnız sütte değil/ süt ürünlerinde de ederlerin artmasını yaşatacağını, ülkede süte/ yoğurda/ peynire ulaşımın zorlanacağı/ varsıl sofralarının ürünü olacağını, dış alımın yollarının açılacağını öngörememek de aptallık!

İstenen ülkenin hayvan besiciliğinin de zorlanması, daha birçok ürün gibi dışa bağımlı olunması mı; açıklansın!

***

Mahalle sütçüsü, ya da süt “bir” örnek yalnız!

Şunu düşünmemiz gerekmiyor mu?

Bu yurdun her tür varsıllığı var, her tür gücü var, her tür becerisi var; ancak yaşama geçirilmesine “izin” yok, neden?

Birileri bizi öyle bir aldatıyor, öyle bir aklımızla oynuyor, öyle bir algı bombardımanına tutuyor ki; aldatıldığımızı, kandırıldığımızı, yaşamımızın çalındığını görebiliyorsak da…

Önümüze “kara perde” indirilmesene izin veriyoruz!

“Oraları” göstermek istemeyişlerine izleyici kalıyoruz!

Bu ülkenin binlerce emekçisiyle varlığını sürdüren, halkın şeker gereksinmelerini sağlayan Şeker Fabrikaları’nın satılmasına izleyici kalındığı için, bu gün şeker geçen yılın üç/ dört katında!

Bu ülkenin günlük gazete ile kitap basımında kullanılan kağıt gereksinimini karşılamak için kurulan Seka apar/ topar satıldığı için, dışalımlı kağıtlar nedeniyle kitap ederlerine eliniz değdiğinde canınız acıyor!

Bu gidişle, süt ile süt ürünleri raflarda izlenecek yalnızca; daha geç kalmadan, bunlara neden olanlara hesap sorun!

 

Devamını Oku

Çiftçi temsilcileri akaryakıt zammına sessiz…  

Çiftçi temsilcileri akaryakıt zammına sessiz…  
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Editörün Notu

Zincirin halkalarına mı benzetirsiniz, yoksa merdivenin basamaklarına, hangisi söylenmiş olursa/ olsun; halkalardan biri, ya da basamaklardan birinin olmaması düzlemde “gereken” işleyişi zorlayacaktır! Bir çarkın dişleri de aynı “işlevi” belirtir! Döngünün sürekliliği sona erer! Onun için de çarkın dişleri, merdivenin basamakları, zincirin halkaları salt kendi alanlarında değil, toplumsal yaşamda da yer yer kanıksanması gerektiği görülür!

Hep izleyip duruyoruz ya, üstelik “başlarda” gece yarısı gelen zamdan kurtulmak için akaryakıt istasyonlarının önünde kuyruğa giriyorduk ya; haftada iki, üç kez zam gelmeye başlayınca anlamını yitirdi! Tüm geliri, salt “zamdan” etkilenmemek için yakıt deposunda hapsedecektik! Sanki başka gereksinim yok, ya da ay boyunca elde edilen kazancın “artanı” varmış gibi!

***

Normal günlük kullanılan binek aracı bir yana bırakalım, bir de akaryakıt doldurup kullandığı “araç” geçimi olanlar var! Piyasada dolaşan taksiler var, firmaların pazarlama araçları var, pazara sebze/ meyve taşıyan araçlar var… Haydi bunlar, her akaryakıta “zam” geldiğinde, girdiler/ çıktılar gözetilerek yeniden düzenleniyor, diye düşünelim! Geçen yılın “kazancı” gibi olmasa da, aracın tüm parçalarında tırmanan fiyatlar nedeniyle, “neyse” denecek bir fiyatta buluşuldu diyelim!

Peki, üretici ne yapacak? Toprağı sürerken traktörün çalışmasını sağlayan akaryakıt, tarlaya işçi getirileceği zaman tüketilen akaryakıt, bakımda/ geliştirmede kullanılan akaryakıt/ hasatta akaryakıt! Akaryakıt zamlarının ardından, son bir yılda iki katını aşan fiyatlar karşısında normal işini sürdürebilmek için üretici ne yapmalı, yeniden toprağını ekebilmek için masraflarını nasıl karşılamalı?

***

Adana Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Şube Başkanı Ahencan Tayakısı, motorinin litre fiyatının kırk liranın üzerine çıktığına vurgu yaparak, devlet desteğinin arttırılmaması durumunda dışalım meyve ile sebzenin Türk çiftçisinin ürettiği üründen ucuza geleceğini, bunun da üreticiyi bitireceğini söyledi! Ayrıca çiftçi temsilciliklerinin çözüm aramayışlarına, sessiz kalışlarına da şöyle tepki gösterdi:

Çiftçilerin temsilcisi olan ziraat odalarının, bu önemli konularda sessiz kalmış olması endişe vericidir. Çiftçilerin sorunlarına karşı daha etkin bir şekilde hareket etmeleri ve çiftçilerin haklarını savunmaları gerekmektedir. Bu sessizlik, çiftçilerin sesinin duyulmamasına ve çözüm arayışlarının engellenmesine yol açmaktadır.”

***

Akaryakıta gelen zam, tarımda zincirin halkalarını öyle bir etkiliyor ki; ne merdiven basamakları çıkılabiliyor kayganlıktan, ne de çarkın dişlileri “işlevini” yerine getirebiliyor! Son bir yılda üreticinin kullandığı tarımsal ilaç, tarımsal gübre, akaryakıt ikiye katlanırken, ürünün oluşması için harcanan girdiler de ikiye katlanmış, ancak ürün fiyatı ya yerinde saymış, ya da geçen yılın bile gerisine düşerek alıcı bulamamış!

Akdeniz’e kıyısı olan illerin geçim kaynağı narenciye değil mi? Geçtiğimiz yıl yaptığı masrafı unutan, yeter ki ağaçtan portakalı/ limonu toplayanı bulsa verecek birçok çiftçi var! Son bir yılda yaptığı masrafa mı yanmalı, ürettiği ürüne pazar bulamadığına mı yanmalı, ağaçtaki meyvenin ağaçta kalmasına mı yanmalı? Bu yurdun ekonomisinde önemli bir yer tutan halkalardan/ basamaklardan/ dişlilerden biri narenciye; bu umursamazlık nereye dek gidebilir ki? “İktidar”, temsilciler ne yapmak istiyorsa, bilen varsa söylesin, bu güzel yurt aşkına! Ama sakının, geç kalmasın! 070224

Devamını Oku

Dışalımı artıran tarım politikamız…

Dışalımı artıran tarım politikamız…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Editörün Notu

Birçok Avrupa ülkesinde tarım politikalarında gerçekleşen uygulamalar üreticiyi yollara döküyor! Başta Almanya, Fransa, İspanya, Hollanda, Belçika, Polonya, İtalya, Macaristan olmak üzere pek çok AB ülkesinde çiftçiler getirilen sıkılaşmaya tepki gösteriyor. Çiftçiler tarım politikalarını, doğa yıkımını, çevre bozumunu, destekleme kesintilerini, yüksek enerji, yakıt ile gübre girdilerini, Ukrayna’dan gelen ucuz tahıl ürünlerini, su tasarruf önlemlerinin üretime vereceği zararları alanlarda gösteriyor.

İnsanlar için “en temel” zorunlu gereksinimler tarımsal ürünlerse eğer, tarımın boynu bükük kalması düşünülemez! Verimli “en küçük” toprak parçasının bile ekilmemesi düşünülemez! Bu hem ülke ekonomisi için bir katkıdır, hem de “kendine yetebilen” olmak açısında da önem taşır! Toprağın işlenebilmesi, suyunun kullanılması, üreticinin “yetmediği” yerde devletin “destek” vermesi bir zorunluluktur! Birçok AB ülkesinde gerçekleşen traktör eylemleri haklı/ yerinde gelişmelerdir.

***

Bizim tarım emekçilerimiz ne yapıyor? Toprağını zamanında ekime hazırlayabiliyor mu, tarımsal gübresini atabiliyor mu, zarar vericilere karşı tarımsal ilacını kullanabiliyor mu, hasadını yapabiliyor mu, pazar kaygısı yaşıyor mu, devletten “yeterince” desteklemeyi “gerektiğinde” alabiliyor mu? Siz hiç “kazanmayan” işletmenin kepenklerinin açık olduğunu gördünüz mü? Göremezsiniz, işletme zarar etmeye başlarsa, dayanacağı “sınıra” dek çırpınır! Sonra da her şeyini kapatır!

Girdilerde oluşan fiyat “düzensizlikleri” nedeniyle üreticinin her geçen kaygısı büyüyor! Önce yardımcı tarımsal aletlerini azaltıyor, sonra toprağının bir bölümünü eden çıkarıyor, o da olmasa traktörünü satıyor! Çukurova’da, narenciye üreticisinin neler yaşadığını duymayan kalmadı sanırım! Aylarca yaprağa düşen en küçük zararlıdan başlayıp, çiçek evresinde korumak, meyveye durduğunda sağlıklı büyümesini sağlamak için verilen emek… Bugün çokları narenciye ağaçlarını dökmek üzere; neden?

Yaz aylarında bir yandan susuzluğunu gidermek, bir yandan vitamin eksikliğine çare bulmak için neler yapıldığını biliyorum! Onca çabalarının, onca uğraşlarının, beklentilerinin sonunda bugün yaşadıklarını da biliyorum! Tüm narenciye üreticileri şaşkın bu yıl! Elleri kolları bağlanmış gibiler! Üretici, çiftçi, köylü toplumun diğer katmanlarına benzemez! Toprağı bilir, toprağı tanır, toprağı işler, toprağa can verir… Torağa katma değer kazandır! Üreticinin toprağa küsmesi, toprağın/ toprağı bilmeyenlerin ellerine geçmesi ne demektir/ gelecekte neleri yaşatacağını düşünebiliyor musunuz? Düşmelisiniz!

***

Yalnız narenciye üreticisi değil, akla gelen tüm tarımsal üretim yapan üreticilerin sorunları var! Yalnız birinden söz edeyim; mazot! Geçtiğimiz yılın ocak ayında yirmi liranın biraz üzerindeyken, bugün kırkiki lirayı aştı! Toprağı işleyen, suyu kullanan için en “temel” gereksinim mazot! Bu yıl, geçen yıldan “daha az” mazot tüketmiyor! Ancak, üretici hasat sonrası açıklanan “taban fiyatlarını” gördüğünde gözlerinin ister/ istemez aralıyor! Gelecek için kurduğu “beklentisinden” vaz geçmeyi yeğliyor!

Bilindiği gibi, bir ürüne devletçe yapılan desteklemeye sübvansiyon adı veriliyor. Sübvansiyonla, üreticiye faizi düşük kredi, vergide indirim, girdilerin ucuz fiyatlardan sağlanması, üretim başına destek gibi iyileştirmeler akla geliyor! AB ülkeleri, yaşanan eylemler adından bazı “sıkılaştırma” uygulamalardan vaz geçeceklerini belirttiler! Üreticilerin toprağı işlememesinin ekonomiye daha çok zorluk getireceği kanısına vardılar! Bazı temel ürünlerin dışalımına sınırlama getirileceğini duyurdular! Sorulsa, göğsümüzü gererek “tarım ülkesiyiz” deriz! Dışalımı yapılan ürünlere bir kez baksanıza; dellenmiyor musunuz? 310124

Devamını Oku