14 Mart 2025 Cuma
Limonda dışsatım kaygısı…
“Üretimden vazgeçen çok fazla üretici olacak…”
Sığırlarda Topallığın Önemi/ 2
Türkiye’de İlk; Yaşayan toprak laboratuvarı kuruldu ve 1. çalıştay yapıldı
Ziraat politikalarımız
Yüzyılımızın mesleği; Ziraat Mühendisliği
Prof. Dr.
İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi dekanlığı ve Ziraat Mühendisleri Odası Adana şubesi tarafından birlikte organize edilen Tarım Öğretiminin 179. Yıl dönümü töreni coşku ile kutlandı. 179 yılı tarım eğitimimiz için hayırlı uğurlu olsun. Tarım eğitimi 179 yıllık geçmişiyle Türkiye’nin tarımsal üretim kapasitesine, nitelikli insan gücünün yetiştirilmesine önemli katkılar sağlamıştır. Ülkemizde yüksek tarım eğiti ile günümüze kadar yaklaşık 150 binin üzerinden ziraat mühendis yetiştirilmiş. Her yıl 5 binin üzerinden mühendisi yetişiliyor. Çok eleştirilen kalite ve nitelik sorununa rağmen başta Çukurova olmak üzere ülkemiz tarımın gelişimine katkılanı yadsınamaz. Emeği geçenlere teşekkür ederim. Her yıl düzenli olarak TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasının öncülüğünde ziraat fakülteleri iş birliği ile etkinlikler düzenlenmektedir. Olabildiğince gerek merkezdeki teknik kongrelere ve gerekse Çukurca’daki etkinliklerde bulunmaya, katkı koymaya ve tarımsal eğitimin önemini ve dünyadaki gelişmeleri işlemeye çalışmaktayım.
179 yıl Çukurova Üniversitesi tören sabah 9.00’da Atatürk anıtındaki saygı duruşu ile başladı. Her yıl hemen aynı kişilerden olan oda ve fakülte temsilciler dışında birkaç duyarlı hocamız ile tören alnında kar kış da olsa Atatürk anıtı önündeki tören katılırız. Anıta fakülte ve oda temsilcileri çelenk bırakması ile başlayan tören 09.30 da açılış konuşmaları ile başladı. Bu yıl başta Adana Büyükşehir Belediye başkanı Sayın Zeydan Karalar’ın ve Çukurova Üniversitesi rektörü Sayın Prof. Dr. Hamit Emrah Beriş’in katıldığı etkinliğe ilgi daha büyüktü. Törende Sayın Zeydan Karalar’ın Sayın Rektör Prof. Dr. Hamit Emrah Briş’in, Ziraat Fakültesi Dekanı Profesör Dr. Nazan Koluman, Ziraat Mühendisleri Adası Adana Şube başkanı Sayın Ahencan Tayakısı ve Ziraat Fakültesi öğrencisi Efe Şengül birer açılış konuşmaları yaptılar. Daha sonra 2024 TÜBİTAK bilim ödülü alan Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla bitkileri bölümü öğretim üyesi sayın Prof. Dr. Hakan Özkan’a teşekkür plaketini sunuldu. Sayın Prof. Dr. Hakan Özkan hocamızı candan kutluyorum. Çalışkan ve başarılı bir bilim insanı Fakültemizin ve üniversitemizin gururu. Üniversitemizin hocamıza ve çalışmalarına daha çok destek vermesini isterim. Kurucu fakültenesin potansiyeli ve alt yapısı ile ülkemizin en iyi fakültesi olması konusunda daha çok katkı koyması üniversitenin tanınırlığı için önemli olacaktır. Küçük bir dokunuş ile akademik niteliği yükseltilerek ülkenin nitelikli bilim insanı yetiştirme merkezi konumunda da gelebilir.
Çukurova Tarımının Sorunları Masaya Yatıldı
Sonrasında Bloomberg HT televizyonu tarım editörü İrfan Donat moderatörlüğünde bir panel gerçekleştirildi. Çukurova tarımının sorunları tartışıldı. Dünyanın ilk 3 büyük tarım ovası içinde olan Çukurova’nın tarım potansiyeli, su kulanım ve tarımsal yönetimi konuları konuşuldu. Tarımın kamu kurum/kuruluşları, özel sektör, olmak üzere tarımın diğer paydaşları bulundu.
Panelde Çukurova tarımı tartışıldı. Törene mezuniyetinden günümüze meslekte 30. 40. ve 50. yılını tamamlayan ZMO üyesi ziraat mühendisi meslektaşlarımıza plaketleri taktim edildi. Plaket törenlerine meslektaşlarımızın bayrama hazırlanır gibi yakınları ile güzel giyinerek gelmesi ayrıca görmeğe değer. Bu vesileyle görmediğimiz arkadaş ve dostları görme şansımız oluyor. Tören akşam kokteyli ile taçlandı.
Bilimsel Etkinliklerde Kokteyllerin Etkisi ve Katkısı Beklenenden Daha Yüksektir
Geçmişte kokteyliler üniversite sosyal tesislerinde yapılır ve üniversitenin yönetici, idari ve ilgili hocları geniş ilgi gösterir. Orada tanışılır ve hoş bilimsel sohbetler yapılırdı. Günümüzde kokteyliler dışarıda yapılmak zorunda olduğu için üniversite hoclarının katılımı sınırlı olmaktadır. Tekrar tarım eğitiminin 179. yıl dönümü hayırlı olsun emeği geçenlere teşekkürler.
11 Ocak 2025 Adana
Prof. Dr.
İbrahim ORTAŞ
Yaşamın başlangıcı ve gıdaların sağlandığı toprağın üretkenliği ve kucaklayışı nedeniyle kutluyoruz, gururluyuz ve müteşekkiriz
Toprak Gıdanın Üretildiği Ortam, Yaşamın Kaynağı ve Habitatımızdır.
Toprak, gıdaların üretiminin başladığı yerdir. Canlıların çoğunluğunun yaşam alanıdır. Arka planda topraklar, besinleri oluşturma, depolama, dönüştürme ve geri kazanımı konusunda olağanüstü kapasitelere sahiptir. Toprak sahip olduğu çok yönlü üretkenlik kapasiteleri sayesinde gıdanın yüzde 95’inden fazlasını üretir. Sağlıklı topraklar, aynı zamanda sağlıklı ve besleyici gıdanın temelidir: her şey toprakta başlar ve toprağa dönerek yaşam döngüsünü oluşturur. Bu bağlamda sağlıklı toprak sağlıklı yaşam demektir.
Yer yüzeyindeki 300 bin bitki çeşitlinin üretimlerinin sağlıklı sürdürülebilmesi için besin girdileri arasında bir denge olması gereklidir. Bu gereksinim bitkilerin milyonlarca yıllık evrimsel sürecinde meydana gelen değişimler sonucu ortaya çıkmıştır. Gezegende doğal olarak bulunan 92 kadar kimyasal elementten 18’i bitkiler için elzemdir ve 15’i topraklar tarafından bitkilere sağlanır. Karbon, oksijen ve hidrojen atmosferden (CO2) ve su (H2O) yolu ile sağlanmaktadır. Gıda üretimi için CO2 ve H2O yanında azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve kükürt gibi makro besinler de bitkiler için büyük miktarlarda gereklidir. Ayrıca demir, mangan, çinko, bakır ve bor gibi mikro besinler de bitkiler için elzemdir ancak yalnızca küçük miktarlarda gereklidir. Yakın zamana ölçme yöntemleri ve ekipmanları gelişmediği için toprak ve bitki dokularında bu elementlerinin varlığı ve miktarı tam bilinmiyordu.
Mineral gübreler, organik bileşikler/gübreler, biyolojik azot fiksasyonu, (atmosferik birikim) ve çıktıları (ürün hasadı, erozyon, toprak organik maddesinin kaybı, sera gazı emisyonları) sağlıklı bir sürülebilir yaşam için gereklidir. Toprak ekosisteminde bitkilerin gereksinim duyduğu besinlerin azlığı veya fazlalığında doğal denge bozulur ve üretimi etkiler.
Toprak yoksa gıda yoktur! İfadesi bu bağlamda önemli bir slogan. Bütünlüklü olarak ekosistemin bütün unsurları; hava, su, ilkim değişimleri ve insan faaliyetlerinin bütün bileşkeleri toprakta buluşmaktadır. Toprağın bilinmesi ve sürdürülebilirliği için “Ölçülmesi, İzlenmesi ve Yönetimi” de önem kazanmaktadır. Bu takip mekanizmalarının sağlıklı yapılması için büyük çaplı ve kapsamlı projeler gerekmektedir. Bu bağlamda ülkemiz adına önemli olan 2 büyük projede ortak paydaş olarak yer almaktayız.
5 Aralık Dünya Toprak Günü Neden Kutlanır
FAO’nun 2024 yılı 5 Aralık Dünya toprak yılı sloganı “Toprakların Bakımı/rehabilitasyonu: Ölçün, İzleyin ve Yönetin“ olarak deklere edilmiştir. Toprak verilerinin bütünlüklü analiz edilmesi, gelişiminin izlenmesi ve toprağın yapısına uygun yönetilmesi temel bir tarımsal üretim planlanması ve yönetimini içermektedir. Bu bağlam ile son 70 yılda artan toprak işleme, ihtiyacın üzerinde ilaç gübre kullanımı, salma sulama, mono kültür tarım yönetimleri toprakların biyolojik üretim yeteneklerinin azalması ile sonuçlanmıştır.
Bunun sorumlusu, toprak organik karbonunun ve biyolojik çeşitliliğinin kaybı, besin dengesizliği, toprak erozyonu, kirlilik veya tuzluluk ve gübrelerin akılsızca kullanımı gibi birkaç faktördür. Ek olarak, her yıl tahmini 24 milyar ton verimli toprak erozyon nedeniyle kaybolduğu yönündeki gözlem ve ölçümlerdir.
Son yıllarda, sürdürülemez toprak yönetimi uygulamaları nedeniyle toprak verimliliğinin potansiyeli azaldı ve bu da gıdaların besin elementi ve vitamin içeriğinde ciddi düşüşlere neden oldu. Son 70 yılda gıdalardaki besin elementleri ve vitaminlerin oranı düşüş göstermektedir. Yani geçmişe göre gıdaların besin içeriği daha düşüktür. Tarım topraklarının %33’ü bozunuma uğramış ve erozyona uğrayarak verimliliğini kaybetmiş durumdadır. Bir kaşık toprakta dünyadaki insan sayısından daha fazla toprak canlısı yaşamakta olduğu düşünülürse toprak biyolojik verimliliği ne denli bozunuma uğramaktadır.
Toprakların Günümüzdeki Temel Sorunları Nelerdir?
Mevcutta antropojenin etkisi ile küresel çapta toprakların yaklaşık %33’ü zaten bozulmuş durumda ve bu eğilim yıllar içinde hızlanarak devam ediyor. Günümüzde küresel toprak kaynaklarının yaklaşık yüzde 40’ı ve Orta Asya topraklarının yüzde 50’si erozyon, sıkışma, tuzlanma, organik maddelerin ve besin maddelerinin azalması, asitleşme, kirlilik ve sürdürülemez doğal kaynak yönetimi uygulamalarıyla ilişkili diğer süreçler nedeniyle bozulmaktadır. Bu arada AB Toprak Stratejisine göre, AB’deki toprakların yaklaşık %60 ila %70’i sağlıklı değildir ve ciddi bozulma süreçlerinden mustariptir. %60 -70 oranında toprakları fonksiyonel özeliklerini kaybettiği ve/ya tarımın dışına çıkmış durumda olduğu belirtiliyor. Toprakların sağlığının bozulması AB’ye masrafının yaklaşık 50 Milyar Euro olduğu belirtiliyor.
AB topraklarının bozulması ve iklim değişimleri ile artan afetler ve çölleşme riski durumunun daha da vahim bir duruma dönüşeceğini bildiriyor.
Topraklarda Azalan Besin Elementi Kaybının Giderilmesinde Gübrelemenin Yeri
Toprak verimliliğinin kaybı düşük ürün verimine ve ürün başarısızlığına yol açarak yerel popülasyonları açlığa, yetersiz beslenmeye ve sosyal olarak yoksulluğa kadar sürükler. Besin dengesizliği, ilk on toprak tehdidinden biri olarak tanımlanmıştır. Gizli açlık (mikro besin eksikliği olarak da adlandırılır) besin açısından fakir beslenmeye atfedilir ve besin açısından tükenmiş topraklarla doğrudan bağlantılıdır. Dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlası bir veya daha fazla temel mineralden başta çinko (Zn), demir (Fe) ve ıyot (I) gibi elementlerden yoksun olduğu çok sık rapor edilmektedir. Buna bağlı olarak insan sağlığı olumsuz yönde etkilenmektedir.
Çoğu yarı kurak bölgelerde tuzluluk, asitleşme ve toprak bozunumu başlamıştır. Çok fazla gübrelenen alanlarda ise besin girdilerinin yüzde 50-60’ı gibi önemli bir kısmı atmosfere gaz olarak uçması veya taban sularına karışması sebebiyle bitkisel üretimde kullanılmaz duruma gelir. Avrupa’da tarım alanlarındaki kadmiyum (Cd) kirliliğinin yüzde 45’i bazı mineral fosforlu gübrelerden kaynaklanmaktadır. Günümüzde küresel olarak, artan miktarlarda çok fazla azot kullanımı mevcuttur (toprağa uygulanan azot miktarı, mahsuller tarafından alınan azot miktarından daha fazladır).
Yürüttüğümüz iki AB projesinin temel amacı ile Dünya Toprak Günü amaçları ortak paydada buluşmaktadır.
Bozulmuş ve kirlenmiş toprak sağlığı konusunda son yıllarda verilen çaba ve mücadeleler başta Birleşmiş Milletler, FAO, AB ve diğer devletlerin bilim ve çevre kurumlarının en sıcak ilgi odağı durumuna gelmiştir. Konu doğrudan iklim değişimleri ile ilgili olduğu için gıda güveliği ile bağlantısı da önemini ve hassasiyetini arttırmıştır.
Dünya Toprak Günü Teması: Sağlıklı toprağın önemi ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir yönetimini sağlamak ve savunmak olarak belirlenmiştir. 2024 yılı Toprak Günü’nün teması Topraklara Bakım: Ölç, İzle, Yönet. Tema başta toprak analizlerine dayalı bütünlüklü bir yönetim anlayışı, “ölçemesen anlayamasan, anlayamasan yönetmezsin” anlayışı ile sağlanmaktadır.
Shering-Med ve SUS-SOIL Projelerinin ortak paydaları ve amaç bütünleşmesi
Shering-Med ve SUS-SOIL Projelerinin Dünya Toprak Günü Mesajı İle Ortak Paydada Buluşması ve Amaç Bütünleşmesi
Bu bağlamda AB PRIMA SHARInG-MeD ve Horizon SUS-SOIL bütçelerinden sağlanan projelerle Türkiye olarak bizlerde bozulan toprak yapısının yeniden inşası için agroekolojik ilkelerin tarımda uygulamasının toprakların rehabilitasyonunda önemli fonksiyon üstleneceğini görmekteyiz. Her bir proje için değişik bölgelerden el değmemiş ve geçmişte incelenmiş alanlardaki toprakları yeniden örnekleyerek, amaca uygun analizler yaparak ekolojik toprak yönetimi sağlamak istenmektedir. Ayrıca öğrenilen bilgiyi diğer paydaşlar ile analiz edip çözüm önerileri geliştirmeyi hedeflemektedir.
SHARInG-MeD projesi toprakların yeniden rebilitesini sağlamak için araştırmacılar, kamu yönetimi ve toprak kullanıcılar ile birlikte bir dizi araştırma ve iş birliği içinde örnek ekolojik toprak yönetimleri planlamaktadır. SHARInG-MeD projesinin amacı; Akdeniz çanağında iklim değişimlerine karşı toprak bozulmasını sınırlayacak araştırma alt yapılarını düzenlemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca iklim değişimlerine karşın toprak karbon içeriğini artırmayı amaçlıyor.
Proje kapsamında Akdeniz bölgesindeki toprak sağlığını korumak, iyileştirmek ve restore etmek;
SUS-SOIL Yaşayan Toprak Laboratuvarı projesi ise; Toplum için ekosistem hizmetlerinin sunumunu iyileştirmek amacıyla tarımsal ekolojik arazi kullanımı ve yönetimini uygulayarak sürdürülebilir toprak ve toprak altı sağlığının teşvik edilmesi eksenli entegre projedir. SUS-SOIL’in temel amacı toprak yönetiminin sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda geliştirilmesini hedefler. Bu kapsamda, toprak sağlığını koruma, karbon depolama kapasitesini artırma ve tarımda çevresel etkileri azaltma üzerine yoğunlaşır. Proje, toprak kullanımına ilişkin yenilikçi yaklaşımlar ve yöntemler geliştirmeyi amaçlar. Bu proje 15 ülkeden 22 partner üniversite ve araştırma kurumu tarafından yürütülmektedir. Proje çerçevesinde 15 yaşayan laboratuvar kurularak alt toprak katmanının sürdürülebilir tarım ve toprak sağlığı için önemini ve farkındalığını artırmayı hedeflemektedir.
Sonuçta toprağın sağlığını korumak için, toprakların analiz edileceği, izleneceği ve toprak-bitki yönetimlerinin uygulanacağı bir tarım yönetimi sağlamak.
Bu bağlamda ilk defa geniş çaplı bir yaşayan toprak laboratuvarları kurup sürekli izleme ve uygulama çalışmaları yapılacaktır.
Yeniden toprak gününde torağın biler için gösterdiği gıda üretimi ve hepimize habitat yaratmasından dolayı müteşekkiriz. Ancak ne yazık ki toprağın kadrini ve kıymetini bilemedik.
Not: Shering-Med ve SUS-SOIL Projeleri ile ilgilenenler İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr adresinden iletişim sağlayabilirler
4 Aralık 2024, Adana
Prof Dr.
İbrahim ORTAŞ
Adana’nın Gastronomik Zenginlikleri: 8. Uluslararası Lezzet Festivali’nden Notlar
8. Uluslararası Adana Lezzet Festivali çerçevesinde “Toprağın Lezzeti, Çukurova Tarım Zirvesi” 17 Ekim 2024 tarihinde Adana Müzesinde Ülkemizi yurtdışında temsil eden Sosyal Gastronomi Şef ve başarılı girişimci Ebru Baybara Demir hanımın başkanlığında yapıldı. Adana protokolünün başta Vali Sayın Vali Yavuz Selim Köşger ve Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karaların Adana Müze Kompleksi Konferans Salonundaki zirvenin açılış törenine yoğun ilgi vardı. Zirvede tarımın toprak, su, ekilecekler, kaybolan tohumlar ve tarım geleceği konularında 8 farklı konusunda modaratörler eşliğinde biri yabancı gastronomi şefi olmak üzere bir de kanununun bilinen simalarının konuşturuldu. Konuları itibarı ile Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinin ilgili öğretim üyeleri modaratör ve konuşmacı olarak başarılı katkılar sundular. Toprağın Lezzeti, Çukurova Tarım Zirvesi etkinliğin doğal olarak ilk paneli toprak konusuydu. “ADANA’NIN EN GIYMATLISI TOPRAK” adlı ilk panelde moderatorluk yapma daveti ile bende zirveye katıldım.
Adana’nın En “Gıymatlısı“ Toprağın Yetiştirdiği Ürünlerden Yapılan Lezzetli Yemeklerin Tadı Başka
İnsanlık tarihi içinde insanın bütün uğraşılarına baktığımızda insanın tarım yapmaya başlaması ve sürekli gıda arayışında bulunması ve seçici lezzetler peşinde koşması sonucu bugün dünya bu kadar farklılaşmıştır. Yoksa bu kadar kavga, çatışma, bilimsel araştırma peşindeki koşuşturmalar başka nasıl açıklanabilir. Bilim tarihi bilgisi bütünlüğü bütün uğraşların gerisinde tadı güzel yiyecekler arayışı ile tarım-toprak bileşkesi öne çıkmaktadır. Zirvenin protokol konuşmaları sonrası protokolünde izlediği Panel 1’de ben moderator olarak bir kaç slayt ile torak gıda ilişkisini Âşık Veysel’in ”Benim sadık yarim kara topraktır” şiirinde toprak ile gıda arasındaki ilişkiyi anlatan şu veciz ifadeleri ile başladım;
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Bana türlü türlü meyva yetirdi
Bir cekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır.
Aşık Veysel bize bir türkü değil tam bir yaşam felsefesi anlatmıştı. Severek ancak anlamadan dinledik, ancak şimdi yaşamın kendisini anlattığı için anlayarak yaşayarak dinliyoruz. Toprak aş veriyor iş veriyor ancak lezzette katıyor yemeklerimize.
İnsanlık tarihinde gıdaların topraktan yetişen bitkilerden sağlandığını fark eden insanlık tarım yapmaya başlayarak toprağa kutsallık atfetmiştir. İnsan toprak ilişkisi hemen bütün inançlarda değer görmüş, doğa dinlerinde toprak ayrıca baş tacı edilmiştir. Bu konuda Kızılderililerinin Reisi Duwarmish, kendilerinden toprak isteyen ABD Başkanı Franklin Pierce 1854 yılında yazdığı mektubun son cümlesinde toprağın yaşamsal öneminin anlaşılması ve toprağın korunmasını istemektedir. Şöyle k; “Toprağımızı alma önerinizi düşüneceğiz. … … Öyle ise, toprağımızı alırsanız, onu bizim sevdiğimiz gibi seviniz. Toprak ile bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz” diyor.
Torak ve Bitki Besleme çalışan bilim insanı olarak toprak- bitki-insan ilişkisinin dinamiğini uzun zamandır tarım tarihi dersimde işliyorum. Yer yüzeyindeki yaşam unsurlarının tamamına yakını ekosistem hizmetlerin çoğunluğu toprak tarafından sağlanmakta olduğu bilinmektedir. Gıdalarımızın %95’i topraktan sağlandığı FAO tarafından sıklıkla vurgulanmaktadır. Toprak, bitkisel üretimde ve artan nüfusun beslenme gereksinimlerinin karşılanmasında, doğanın korunması, suyun temizlemesi, atmosferin element döngüsünün sağlanması ve insanın esenliği gibi birçok konuda dinamo görevi gören tek varlık olarak hayati bir rol oynuyor.
Lezzeti Veren Toprağın Sağladığı Besin Elementleridir
Toprak sağlık ilişkisi ekseninde bitkilerin topraktan kopardığı besin elementlerinin geliştirdiği meyve ve sebzeler, tahıllar tarafından sağlanmaktadır. Yiyeceklerin tadını belirleyen bitkilerin topraktan emerek aldığı besin elementlerinin bitki dokularında oluşturduğu milyonlarca bileşikler tarafından sağlanmaktadır. Her toprakta yetişen farklı bitkinin farklı tatları o toprağın sağladığı N, P, K, S, Ca, Mg, Fe, Zn, Cu, Mn, I, Se vs. gibi elementlerin oluşturduğu kimyasal kombinasyonlarının ürünleri olan değişik enzimlerin, vitaminlerinin, protein ve yağların farklı lezzeti oluşturduğu için insanlar farklı coğrafyalardaki değişik topraklarda büyüyen meyve, sebze bitkilerinin farklı aroma ve tatlarını talep ediyorlar. Örneğin; Torosların Kekiği, Kadirli’nin Turpu, Bucak’ın Portakalı, Tuzla’nın Kavunu, Pozantı’nın Kirazı, Lamasın Limonu, Adana’nın Ak altın pamuğu, Osmaniye’nin Yerfıstığı, Malatya’nın Kayısısı, Aydın’ın İnciri, Gaziantep’in Antep fıstığı, Besni’nin parmak üzümü, Maraş’ın acı Biberi, Bursa’nın Şeftalisi, Niğde’nin, Amasya’nın Elması, Kastamonu’n Sarımsağı, Beypazarı’nın Havucu, Anamur’un Muzu, Diyarbakır’ın, Ceyhan’ın Karpuzu, Gemlik’in Zeytin’i hepimizin bildiği tercihli aranan tarım ürünlerdir. Çukurova Lezzet Festivali kapsamında gerçekleştirilen Tarım Zirvesi Sempozyumu’nun açılış oturumunda moderatorlük yapmak üzere davet edilmiştim. Bu sempozyum Çukurova ve Türkiye tarımının geleceği, sürdürülebilir uygulamalar ve bölgesel zenginliklerimizi koruma konularının gastronomideki (yemek kültürü) yeri ve önemi işlendi. Sekiz panelde konunun uzmanları genelde bir yabancı misafir şef olmak üzere görüşlerini ve gıdanın vazgeçilmez önemini vurguladılar.
Modaretor olarak ilk panelde yaptığım başlangıç konuşmasında ve sonuç değerlendirme toplantısında protokole başta Vali Sayın Yavuz Selim Köşger ve Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar ’a Çukurova’daki tarım topraklarının genel durumunu ve bitkisel üretim planlanmasının önemi yanında tarım topraklarının amaç dış kullanımı konusunda duyarlı olunmasını belirtim. Konuşmamda toprağın gıda üretimindeki önemini vurgularken, gıdaların lezzetinin de toprakların özellikleriyle belirlendiğini ifadeler ile bilgilendirme yaptım.
Eğer hoş lezzetler arıyorsak, bitkilerin yetiştiği toprakların organik maddece zengin olmasını sağlamız gerekiyor. Toprağın işlenmesinden, sulanmasına, anızların toprakta bırakılmasına kadar toprağı yerinde tutarak zenginleştirmemiz gerekir.
Madem gıdalar topraktan yetiştiriliyor, topraklarının tarım için önemine bağlı olarak toprağın ve topraktan aldığımız lezzetlerin gelişimine katkıda bulunacak tarımsal politikaların uygulanmasının önemini belirtim. Çukurova’ya son yıllarda bölgenin ekolojisine uygun olmayan tropikal bitkileri taşınmakta oluğunu ve başta muz, avokado ve diğer geniş yapraklı çok su tüketen bitkilerin dönem dönem para etmediği içinde sorunlar yaşattığını belirtim. Tarımın geleceği için bu tür buluşmalar büyük önem taşırken hem ekonomik hem de sosyal açıdan tarım zirvesi önemli gelişmelere ve tartışmalara zemin de hazırlıyor. Emeği geçenlere teşekkürler ederim Adana tarımı ve kalınması için önemli bir zirve. Umarım her yıl devam eder ve sürülebilirliğe katkı sağlar. Çukurova’nın bereketli topraklarının en “gıdymatlısı” toprağın yetiştirdiği yiyeceklerin damak zevkimize uygun lezzetlerden tatmanız dileği ile hayırlı olsun.
Tarım ve Gastronominin İlişkisi Daha İyi Anlaşılıyor
Gastronomy her ne kadar Yunanca gastros (Mide) ve nomos (Yasa) sözcüklerinin birleşiminden yemek yasası (Gastronomy) olarak geçse’de son yıllarda beslenme artık çoğu kişi için mideyi doyurmak değil lezzet, sosyal bir ortam yaratmak ve yaratıcı kültürel bir yiyecek olarak görülüyor. Onun için bu festival bir sosyal gastronomi olarak laşe edildi.
Doğadaki canlılar içinde yemeğini yapan, pişiren, şekil ve tarz katan tek canlı olarak insan son yıllarda yemeği fizyolojik bir ihtiyaçtan çıkarıp sosyal bir ihtiyaca dönüştürmüştür. Yemek kültürü üzerine son yıllarda daha fazla program, konuşular, kurslar, okullar ve turizm ile ciddi bir vazgeçilmez sektör haline gelmiş bulunuyor. İletişim çağının getirdiği kolaylıklar ile kültürler birbirinden tarifler çalarak farklı formlar ve lezzetler yaratmış ve yaratmaktadırlar. İnsanın gıda özelde de damak zevkinin peşinden koşan yaşam yolculuğunda kilometrelerce yol kat ederek lezzetli bir şeyler tatmak istemektedir.
Ağzının Tadını Bilenler Lezzetlerin Peşinden Koşuyor
Damak zevkleri için, farklı kentlere zaman ve para harcayarak gitmeleri boşuna değildir. Nihayetinde bürün canlıların temel fizyolojik ihtiyacı olan beslenmenin de ötesinde bilinç ve farkındalıkla seçici davranarak zevk, estetik, içerik ve sosyal haz sağlamaktadır. Yoksa
Urfa’nın Çiğköftesi, Lahmacunu, Antep’in Baklavası, Maraş’ın Dondurması, Antakya’nın Künefesi, Tarsus’un Humusu ve Adana’nın Kebabı için onca yolu gidilir mi? İnsanlık tarihine baktığımızda insanın hep damak zevkinin peşinde koştuğu görülüyor. Peşinde koşulmaz mı o güzelim insanı baştan çıkaran acılı, tatlı, farklı karışımlardan oluşan soslar ile süslenmiş yemekler. Özel yemekler, ağırlamalar, iş yemekleri ve özel misafirlikler, ikramlar ve ziyaretlerde sunulan seçilen seçkin ve yerel yemekler yanında herhangi bire yapılan ziyaretlerde yörenin lezzetlerin tadının aranması anlamlıdır. Bu arayışlar lezzetlerin kültürel, antropolojik ve tarih bilgisi ile ilişkili olmalıdır. İnsanlığın doğduğu günden günümüze lezzetin peşinde koştuğunu ve bunun sonucu baharatları bulmak için Hindistan ve Çini keşfe çıktığını biliyoruz.
Bilim tarihinde okuduğumuz İpek Yolu ticareti ve arkasında keşiflerin altında damak zevkinin tatmin eden baharat arayışı olmasaydı, İspanyollar ve Portekizli denizler okyanuslara korkusuzca açılıp Hindistan ve Çinin arayışında girerler miydi? Keşiflerin arka planında tarımın özelde o topraklarda yetişen baharat ticaretinin olduğunu anlayınca konunun önemi ve sosyal yönü daha iyi anlaşıldı zihnimde. Bu bilgi bilinci ile artık Adana’ya kebap yemeye , Kahramanmaraş’a dondurma yemeye, Künefe yemek için Antakya’ya gidenleri damak zevki peşinde olan daha bilinçli kişiler olduğunu düşünüyorum. Günümüzde sosyal gastronomi artık kaçınılmaz olarak bilinci, bilgisi ve geliri artmışların tercihen aradığı karın doyurmak değil, haz alma arayışında oldukları görülüyor.
Günümüzde lezzet arayışı konusunda yapılan yayınlar yazılan kitaplar, makaleler, kongreler ve ve festivaller ile yeni bir sosyal ve ekonomik sektör oluşmuş durumdadır. Adana lezzet festivali ve tarım zirvesini de bu çerçevede değerlendirdim. Geçmiş yıllara göre daha iyi organize edilen ortam daha ’da yerleşik kültürün yarattığı diğer yemekleri de dışarıda bırakmadan bütünlüklü bir tarih, antropolojik, sanat ve kültürel bütünlük içinde bilinçle yediğinin tadına varması bilinci yaratmak durumundayız. Tattığımız zevkeler bize sunan o güzelim yiyeceklerin sağlandığı toprağın tadını daha iyi almak için toprağımızı organik bileşikler ile zenginleştirip süreklilik sağlamayı unutmayalım. Tam uluslararası bir festival havasında geçen festival vesilesiyle tanınan şefler Adana’da yemek yarışmaları çerçevesinde yemekler yaptılar. Hafta boyunca Adana halkı ve dışarıdan gelen misafirler Adana yemeklerinin özelde “ADANA kebabın” şalgamının tadını test etti. Yabancı şeflerin Adana’ya gelmesi de Çukurova ve Adana’nın kültürel tanınırlığına iyi bir boyut katı. Zirvenin finali Adana Müze kompleksinde Adana lezzetleri kapanış yemeği ile sonlandı. Bilinçle ve bilgi ile ağzının tadını bilerek farklı tatlar arayışında olanlara ve festivalin başarısı için çaba gösteren herkese yarasın ve teşekkürler.
26 Ekim 2024, Adana
İbrahim ORTAŞ
Artan sıcaklıklarla birlikte ülkemizin birçok bölgesinde anız yangını haberleri sıkça gündeme gelmektedir. Son üç gün içinde, Çanakkale/Gelibolu’da anızdan sıçrayan yangın kıvılcımları ormanlık alana sıçramış ve birkaç köy boşaltılmak zorunda kalınmıştır. Türkiye tarihin en önemli zaferinin yaşadığı bölgedeki her yangın tarihi kanıtları zarar görmesi ihtimali herkesin yüreğini ağzına getirmektedir.
21 Haziran 2024 tarihinde Diyarbakır’ın Çınar ilçesi ile Mardin’in Mazıdağı ilçesi arasında akşam saat 22.15’te hasat sonrası anız ile örtülü tarlalarda çıkan yangın, rüzgârın etkisiyle büyüyerek yerleşim yerlerine sıçramış ve 12 kişinin hayatını kaybetmesine, onlarca kişinin ise ağır ve/veya ciddi derecede yaralanmasına sebep olmuştur.
Uzun süredir Çukurova bölgesinde gördüğümüz ve her yıl yaptığımız açıklamalarla çiftçilere anızı yakmamaları gerektiğini anlattığımız “anızların yakılmaması” konusu halen ülkenin ciğerlerini yakmaya devam etmektedir. Anız yakılmasının sakıncalarını anlatımlarla yetinmeyip, çözüm önerileri ve yöntemler de sunduk. Ancak Bakanlıklar, bilim kuruluşlarının ve bilim insanlarının bütün uyarılarına rağmen anız yangınları daha fazla can kaybına ve zarara yol açmaktadır.
Anız Neden Yakılır? Anızı Yakmamak İçin Bizler ve Devlet Ne Yapılmalıdır?
Her yıl olduğu gibi bu yıl da anız yangınları Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgesinde “Bereketli toprakların” merkezi Diyarbakır ve Mardin’de kâbusu olmuştur. Bilinçsiz çiftçilerin, kurak geçen sıcak yaz mevsiminde buğday hasadı sonrası topraklarını işlemekten kaçınmak için yaktıkları anızdan sıçrayan ateş kıvılcımları rüzgârın etkisiyle kontrolden çıkarak ekili alanlara, ormanlara ye yerleşim yerlerini yaşanmaz hale getirdiğini sıklıkla yaşıyoruz.
Genellikle ikinci ürün yetiştiriciliği ile Haziran ayının ilk haftasında buğday hasadının ardından, çiftçiler toprak işlemeye geçmeden önce yüzeydeki anızın toprak işleme aletlerinin işlevini zayıflattığını düşündüklerinden tarlalarını yakmaktadırlar. Çiftçilerin, sadece kendi geleceklerini değil, başkalarının da evini ve canını tehlikeye attıklarının farkında olmadıkları anlaşılmaktadır. Anız yangınları, ülkemizde toprakları fakir, gübre kaynağı ithalata bağlı bir ülkede çiftçilerin sadece toprağını değil, kendi geleceğini yaktığının da farkında olmadığını göstermektedir. Yakılan araziler, kısa vadede toprak işlemeyi kolaylaştırsa da uzun vadede toprak sağlığı ve kalitesi düşeceği için verimlilik de düşmektedir. Bu durum, çiftçilerin ilerleyen yıllarda daha fazla gübre kullanmak zorunda kalmasına neden olmaktadır. Çiftçilerin çok azı bu durumun farkında olup, genelde anızı yakmanın yasak olması ve küçük bir para cezasına rağmen çiftçiler (cezayı ödeyerek) anız yakmaya devam etmektedirler. En azından Çukurova’da yaşanan ve tanıklık edilen durum bu şekildedir.
Anız Yakılmasının Önlenmesi İçin Neler Yapılmalıdır?
Kendi ellerimizle yok ettiğimiz toprağın organik madde kaynağı yanında toprakta yaşayan sayısız toprak canlıları öldürülmekte/yok edilmekte ve telafisi mümkün olmayan can-mal kaybının önlenmesi için kamu tarafından ciddi önlemler alınmalıdır. Bu yangınlar sadece birer anız yangını olmanın ötesinde, bütünlüklü bir tarım-toprak yönetimi ve çevre sorunu yaşadığımızı gösteriyor. Konu, bireysel olarak çiftçileri ilgilendirdiği kadar, ülkenin tarım ve çevre bakanlıklarının ilgi alanına da girdiğinden kamu kurumlarının da yapması gereken görevler bulunmaktadır. Öncelikle, toprak yüzeyindeki üretim artıklarını yakmadan topraklarımızın korunması için ne yapılabilir sorusunun cevabı aranmalıdır.
Cezalar Caydırıcı Olmalı; Ancak Öncelik Çiftçilerin Farkındalığı Artırılmalı ve Araç-Gereç ve Enerji Destekleri Sağlanmalı: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın dönem dönem yayınladığı tebliğlerde anız yakanlara dekar başına idari para cezası uygulanmaktadır. Anızların orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile yerleşim alanlarında yakılması halinde bu ceza 5 kat artırılmaktadır. Her ne kadar “6831 Sayılı Orman Kanunu’na göre, ormana 4 km yakınlıkta ve ayrıca iskâna açık yerlerde anız ve ot örtüsü yakmak suçtur” deniliyorsa da yangınlar devam ediyor. Ayrıca 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 20. Maddesine dayanılarak “Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin (c) bendine aykırı olarak anız yakanlara her dekar için yaklaşık 41 TL idari para cezası verilir” hükmü ile “Anız yakma fiilinin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile meskûn mahallerde işlenmesi durumunda ceza beş kat artırılır” açıklaması yer almaktadır. Ancak pratikte cüzi para cezası ve alınan önlemler anız yakılmasının önüne bir türlü geçilememektedir.
Öneri:
Her yıl yaz dönemlerinde yaşanan ve ağır can ve mal kaybına neden olan anız yakılması konusunda bilimsel bir çalışmanın yapılması kaçınılmaz görülmektedir. Dün Çukurova, bugün Çanakkale, Mardin ve Diyarbakır, yarın bir başka bölgemizde anızların yakılması can-mal kaybı yanında çevresel sorunların yaşanılması daha fazla devam etmemeli. Anız yakılmasının önüne geçilmesi mümkün ve yakılmaması çiftçinin, doğanın yararına bir durumdur. Bütünlüklü bir anlayış, işbirliği ve bilimsel teknikler ve planlanma ile sorun çözülebilir. Öncelikle çiftçilere anız yakmanın kendileri oluşturduğu zarar ve kayıpları anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Ayrıca çevreye verdiği telafisi mümkün olmayan zararlar anlatılmalı ve anızın yasaklanmasının gerekçeleri belirtilmelidir. Ancak çiftçilerimizin ve insanımızın çıkarı çok boyutlu anlatılarak farkındalığı artırılmalıdır. En önemlisi, anızın yakılmadan toprak ile buluşması için devlet desteği ile çiftçinin çıkarının yüksek olduğu gösterilmelidir. Bilim insanları olarak bizlerin de anızın en kolay yoldan ve toprak ile buluşarak ayrışması konusunda yeni yaklaşım ve yöntemler geliştirmemiz gerekmektedir. Bu konuda Çukurova Üniversitesi ve diğer ilgili kuruluşlar öncülük ederek çözüm önerileri geliştirmeli ve inisiyatif almalıdır.
21 Haziran 2024, Adana
İbrahim ORTAŞ
Son yüz yılda Anadolu toprağında yaşamış hemen herkesin (özelliklede yetişkin bireylerin) kulakları Âşık Veysel’in sazı ve ağzından çıkan o tartılarak çıkan türkü sözleri ile tanışmıştır. TRT’nin TRT olduğu yıllarda sabahları Veysel babanın sözlerini anlamasam da müziği kulağıma hoş gelirdi. Belki de hep saz sesi duyduğumuz için hoşuma giderdi saz çalış tarzı. Çok sonraları yaşam yolculuğunda kendi yaşamını ve içinde yaşadığı dünyayı anlatmaya çalışan bir filozof yazar olduğunu fark ettim. Fark ettiğimde de Veysel baba artık doğanın yaşam bileşkesi olan toprak ile buluşmuş ve toprağının üzerinde onun ifadesi ile çiçekler açmış, arılar bal yapıyor, koyunla süt veriyordu. Mesleğim olan toprak bilimini anladıkça Veysel babanın büyüklüğünü ve sazının tellerinin gücünü daha iyi anlamaya başladım.
Âşık Veysel’in anlatımları ile o kadar etkili bir ozan ki saz ve söz bütünlüğü ile hepimizi düşündürttü. O sade ve naif anlatımı yanında vurucu ve dokundurucu ifadeleri ile bir o kadar da derin düşündürücü ve yaralayıcı etkiler yaptı zihinlerimizde.
Hepimizin bildiği ölümsüz eserlerinden;
Uzun ince bir yıldayım,
Dostlar beni hatırlasın,
Güzelliğin on para etmez,
Kahpe felek,
Kara toprak,
Küçük Dünyam
Benim sadık yârim kara toprak gibi başucu söylemleri ile yaşamı ve ölüm bilincini hepimize aşıladı.
Halen sevilen ve sözleri değişik şekillerde yorumlanabilmektedir.
Aslı önemsediği şiiri ve türküleri ile fiziki olarak görmeyen, ancak gönül gözü ile sazının teller ile anlattığı “Sen bir ceylan olsan” şiirindeki “vursam yaralasam söz ile seni” sözleri kavgayı değil anlatımla hemde etkili anlatımla insanı içten vuran-yaralayan bir tarz.
Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı yoktur ilacı
Vursam yaralasam söz ile seni
“Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa” sözü ile “İnsanı Kâmili” tanımlayan güçlü bir yetişkin bir bireyi ve ne aradığını bilen bir ifade. As olanın şekil değil öz olduğunu felsefi ve psikoloji bilimi dili ile anlatıyor duygularını. Sözleri ile yaşamı bütünlüklü anlamış bir ermiş olarak saz ile toplumun zihnine düşüncelerini kazdırmıştır.
Yaşamını anlattığı “uzun ince bir yoldayım” şiirinde hepimizin yaşadığı yaşam yolcuğunda bilmeden gece gündüz gece yaşadığımız her tülü halleri açıklamaları filozofça açıklamış.
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm ayni zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Âşık Veysel ölmeden önce şöyle söylediği belirtilir; “Ben öldükten sonra mezarıma taş koymayın. Mezarımda beton hiçbir şey olmasın. Sadece toprağa gömün beni. Üstümde biten otları inekler, koyunlar yesin; Et olsun, süt olsun. Mezarımda açan çiçekleri arılar emsin, bal olsun. Toprak olayım, benim toprağım da milletime hizmet etsin”. Genelde bu dünyayı ve öbür dünyayı analiz etmiş ve yaşamı bütünlüklü anlamış insanların ölüm olgusunu çözdükleri için ölümden korkmadıkları görülüyor.
Ölümü olgunlukla karışlamakta ve toprağa karışmaktan ve börtü böceğe yem olmaktan korkmamaktadırlar. Bu bilinç bir üst bilinci ve bütünlüklü bir kavrayışı ifade ediyor.
Benim yârim kara toprak şirindeki bir dörtlüğünde belirttiği;
“Bütün kusurumu ey yâr toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yârim kara topraktır”
Toprağın kendisini beklediğini ve kusurlarını (kendi tabiri ile sırlarını) sakladığını biliyor.
Aynı şiirinde, yaşamın ve gıdaların topraktan geldiğini belirtiyor. Toprakta yetişen bitkiler değil diyalektik açılımla koyununda kuzunundu suyunda sütünde topraktan geldiğini belirtiyor.
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır
Her bir kelimesi ve dörtlüğü ayrı ayrı bir anlamlı ve düşündürtücü. Bizleri bilinçlendirdi ve mutlu etti. Ne mutlu ki böyle dünyayı gönül gözü ile anlamış ozanlarımız olmuş.
Dün ölüm yıldönümüydü. Sargıyla rahmetle anıyoruz, ruhları şad olsun.
21 Mart 2024, Adana