İbrahim Ortaş

İbrahim Ortaş

05 Aralık 2024 Perşembe

5 Aralık Dünya toprak günü bizlere sağladığı bütün katkılardan dolayı kutlu olsun

5 Aralık Dünya toprak günü bizlere sağladığı bütün katkılardan dolayı kutlu olsun
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Prof. Dr.

İbrahim ORTAŞ

Yaşamın başlangıcı ve gıdaların sağlandığı toprağın üretkenliği ve kucaklayışı nedeniyle kutluyoruz, gururluyuz ve müteşekkiriz  

Toprak Gıdanın Üretildiği Ortam, Yaşamın Kaynağı ve Habitatımızdır. 

Toprak, gıdaların üretiminin başladığı yerdir. Canlıların çoğunluğunun yaşam alanıdır. Arka planda topraklar, besinleri oluşturma, depolama, dönüştürme ve geri kazanımı konusunda olağanüstü kapasitelere sahiptir. Toprak sahip olduğu çok yönlü üretkenlik kapasiteleri sayesinde gıdanın yüzde 95’inden fazlasını üretir. Sağlıklı topraklar, aynı zamanda sağlıklı ve besleyici gıdanın temelidir: her şey toprakta başlar ve toprağa dönerek yaşam döngüsünü oluşturur. Bu bağlamda sağlıklı toprak sağlıklı yaşam demektir.

Yer yüzeyindeki 300 bin bitki çeşitlinin üretimlerinin sağlıklı sürdürülebilmesi için besin girdileri arasında bir denge olması gereklidir. Bu gereksinim bitkilerin milyonlarca yıllık evrimsel sürecinde meydana gelen değişimler sonucu ortaya çıkmıştır. Gezegende doğal olarak bulunan 92 kadar kimyasal elementten 18’i bitkiler için elzemdir ve 15’i topraklar tarafından bitkilere sağlanır. Karbon, oksijen ve hidrojen atmosferden (CO2) ve su (H2O) yolu ile sağlanmaktadır. Gıda üretimi için CO2 ve H2O yanında azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve kükürt gibi makro besinler de bitkiler için büyük miktarlarda gereklidir. Ayrıca demir, mangan, çinko, bakır ve bor gibi mikro besinler de bitkiler için elzemdir ancak yalnızca küçük miktarlarda gereklidir. Yakın zamana ölçme yöntemleri ve ekipmanları gelişmediği için toprak ve bitki dokularında bu elementlerinin varlığı ve miktarı tam bilinmiyordu.

Mineral gübreler, organik bileşikler/gübreler, biyolojik azot fiksasyonu, (atmosferik birikim) ve çıktıları (ürün hasadı, erozyon, toprak organik maddesinin kaybı, sera gazı emisyonları) sağlıklı bir sürülebilir yaşam için gereklidir. Toprak ekosisteminde bitkilerin gereksinim duyduğu besinlerin azlığı veya fazlalığında doğal denge bozulur ve üretimi etkiler.

Toprak yoksa gıda yoktur! İfadesi bu bağlamda önemli bir slogan. Bütünlüklü olarak ekosistemin bütün unsurları; hava, su, ilkim değişimleri ve insan faaliyetlerinin bütün bileşkeleri toprakta buluşmaktadır. Toprağın bilinmesi ve sürdürülebilirliği için “Ölçülmesi, İzlenmesi ve Yönetimi” de önem kazanmaktadır. Bu takip mekanizmalarının sağlıklı yapılması için büyük çaplı ve kapsamlı projeler gerekmektedir. Bu bağlamda ülkemiz adına önemli olan 2 büyük projede ortak paydaş olarak yer almaktayız.

5 Aralık Dünya Toprak Günü Neden Kutlanır

FAO’nun 2024 yılı 5 Aralık Dünya toprak yılı sloganı “Toprakların Bakımı/rehabilitasyonu: Ölçün, İzleyin ve Yönetin“ olarak deklere edilmiştir. Toprak verilerinin bütünlüklü analiz edilmesi, gelişiminin izlenmesi ve toprağın yapısına uygun yönetilmesi temel bir tarımsal üretim planlanması ve yönetimini içermektedir. Bu bağlam ile son 70 yılda artan toprak işleme, ihtiyacın üzerinde ilaç gübre kullanımı, salma sulama, mono kültür tarım yönetimleri toprakların biyolojik üretim yeteneklerinin azalması ile sonuçlanmıştır.

Bunun sorumlusu, toprak organik karbonunun ve biyolojik çeşitliliğinin kaybı, besin dengesizliği, toprak erozyonu, kirlilik veya tuzluluk ve gübrelerin akılsızca kullanımı gibi birkaç faktördür. Ek olarak, her yıl tahmini 24 milyar ton verimli toprak erozyon nedeniyle kaybolduğu yönündeki gözlem ve ölçümlerdir.

Son yıllarda, sürdürülemez toprak yönetimi uygulamaları nedeniyle toprak verimliliğinin potansiyeli azaldı ve bu da gıdaların besin elementi ve vitamin içeriğinde ciddi düşüşlere neden oldu. Son 70 yılda gıdalardaki besin elementleri ve vitaminlerin oranı düşüş göstermektedir. Yani geçmişe göre gıdaların besin içeriği daha düşüktür. Tarım topraklarının %33’ü bozunuma uğramış ve erozyona uğrayarak verimliliğini kaybetmiş durumdadır. Bir kaşık toprakta dünyadaki insan sayısından daha fazla toprak canlısı yaşamakta olduğu düşünülürse toprak biyolojik verimliliği ne denli bozunuma uğramaktadır.

Toprakların Günümüzdeki Temel Sorunları Nelerdir?

Mevcutta antropojenin etkisi ile küresel çapta toprakların yaklaşık %33’ü zaten bozulmuş durumda ve bu eğilim yıllar içinde hızlanarak devam ediyor. Günümüzde küresel toprak kaynaklarının yaklaşık yüzde 40’ı ve Orta Asya topraklarının yüzde 50’si erozyon, sıkışma, tuzlanma, organik maddelerin ve besin maddelerinin azalması, asitleşme, kirlilik ve sürdürülemez doğal kaynak yönetimi uygulamalarıyla ilişkili diğer süreçler nedeniyle bozulmaktadır. Bu arada AB Toprak Stratejisine göre, AB’deki toprakların yaklaşık %60 ila %70’i sağlıklı değildir ve ciddi bozulma süreçlerinden mustariptir. %60 -70 oranında toprakları fonksiyonel özeliklerini kaybettiği ve/ya tarımın dışına çıkmış durumda olduğu belirtiliyor. Toprakların sağlığının bozulması AB’ye masrafının yaklaşık 50 Milyar Euro olduğu belirtiliyor.

AB topraklarının bozulması ve iklim değişimleri ile artan afetler ve çölleşme riski durumunun daha da vahim bir duruma dönüşeceğini bildiriyor.

  •  Topraklar besin elementi açısından fakirleştiğinde, bitkisel gelişim için besinlerce destekleme ve üretme kapasitelerini kaybederler. Buna bağlı olarak besin değeri düşen toprakta gıdaların üretimi de doğal olarak azalır ve zamanla bitki gelişmez
  • Toprağın besin içeriği çok yüksek olduğunda bitkiler ve hayvanlar için toksik bir ortam oluşturur, çevreyi (toprak, su ve atmosfer) kirletir ve iklim değişikliğine olumsuz katkıda bulunur.

Topraklarda Azalan Besin Elementi Kaybının Giderilmesinde Gübrelemenin Yeri

Toprak verimliliğinin kaybı düşük ürün verimine ve ürün başarısızlığına yol açarak yerel popülasyonları açlığa, yetersiz beslenmeye ve sosyal olarak yoksulluğa kadar sürükler. Besin dengesizliği, ilk on toprak tehdidinden biri olarak tanımlanmıştır. Gizli açlık (mikro besin eksikliği olarak da adlandırılır) besin açısından fakir beslenmeye atfedilir ve besin açısından tükenmiş topraklarla doğrudan bağlantılıdır. Dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlası bir veya daha fazla temel mineralden başta çinko (Zn), demir (Fe) ve ıyot (I) gibi elementlerden yoksun olduğu çok sık rapor edilmektedir. Buna bağlı olarak insan sağlığı olumsuz yönde etkilenmektedir.

  • Gerek hasat yoluyla uzaklaştırılan besinlerin ve gerekse yanlış toprak ve bitki yönetimi sonucu toprakta azalan besinlerin biyojeokimyasal döngülerle kaybolduğunda veya zayıfladığında takviye besin elementi sağlanması yani gübre ile ortamın yeniden besinlerce tamamlanması/değiştirilmesi gerekir. Gübreler, mineral, suni, organik veya geri dönüştürülmüş kaynaklardan elde edilen kimyasal maddeler veya malzemelerden oluşmaktadır.
    Sentetik ve mineral gübre girdilerine atfedilebilen ortalama verim yüzde 40 ila 60 arasındadır ılıman iklimlerde ve tropik bölgelerde genellikle çok daha yüksek düzeydedir. Bazı bölgelerde sentetik ve mineral gübre kullanımı küresel ortalamaya kıyasla çok düşüktür. Gelişmiş ülkeler daha fazla gübre üretmekte ve kullanmakta, Afrika ve diğer yoksul ülkelerde gübre kullanımı daha düşüktür.
  • Suni ve mineral gübre kullanımı son 50 yılda %500 oranında artmış. 2020 yılında küresel olarak tarımda 266 milyon ton sentetik ve mineral gübre kullanılmıştır. Dünyadaki mineral ve sentetik gübrelerin %90’ından fazlası otuz ülkede kullanılırken, sadece dört ülke (Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya) %50’den fazlasını kullanmaktadır. Çin mevcutta dünyadaki gübrelerin % 30 kadarını kullanmaktadır. Mineral gübrelerden azotlu (N) gübrelerin kullanımı ise %800’lere kadar yükselmiş, çevrede yıkıcı sonuçlara yol açan reaktif azot fazlası oluşmuştur. 2020 yılında 266 milyon ton mineral gübre kullanılırken ayını yıl on kat daha düşük oranda yaklaşık 28 milyon ton organik gübre kullanılmıştır. Yıllar için bir tarafta mineral gübre kullanımı artarken, organik gübre kullanımı az olduğu için toprakta organik madde kaybı yaşanmaktadır. Birçok bölgede son 70 yılda kullanılan başta azotlu gübrelerden kaynaklanan aşırı kullanım, besin maddelerinin yıkanması, biyojeokimyasal döngülerin değişmesi, su kütlelerinin ötrofikasyonu ve sera gazı emisyonları yoluyla toprak ve su kirliliği oluşmaktadır. Sonuç olarak, gübreler aracılığıyla uygulanan azotun neredeyse yarısı besin zincirine girer ve geri kalanı çevreye kaybolur. Tarımsal emisyonların %38’i N2O’nun (CO2‘den 300 kat daha fazla küresel ısınma potansiyeline sahip güçlü bir sera gazı) salınmasından kaynaklanır. Öte yandan, azotlu gübreler ne yazık ki dünya nüfusunun %50’sini beslemekten sorumludur. Gübrelerin yetersiz kullanımı çok sayıda insanın yeteriz ve açlık sınırında beslenmesi anlamına gelmektedir.

Çoğu yarı kurak bölgelerde tuzluluk, asitleşme ve toprak bozunumu başlamıştır. Çok fazla gübrelenen alanlarda ise besin girdilerinin yüzde 50-60’ı gibi önemli bir kısmı atmosfere gaz olarak uçması veya taban sularına karışması sebebiyle bitkisel üretimde kullanılmaz duruma gelir.  Avrupa’da tarım alanlarındaki kadmiyum (Cd) kirliliğinin yüzde 45’i bazı mineral fosforlu gübrelerden kaynaklanmaktadır. Günümüzde küresel olarak, artan miktarlarda çok fazla azot kullanımı mevcuttur (toprağa uygulanan azot miktarı, mahsuller tarafından alınan azot miktarından daha fazladır).

Yürüttüğümüz iki AB projesinin temel amacı ile Dünya Toprak Günü amaçları ortak paydada buluşmaktadır.

Bozulmuş ve kirlenmiş toprak sağlığı konusunda son yıllarda verilen çaba ve mücadeleler başta Birleşmiş Milletler, FAO, AB ve diğer devletlerin bilim ve çevre kurumlarının en sıcak ilgi odağı durumuna gelmiştir. Konu doğrudan iklim değişimleri ile ilgili olduğu için gıda güveliği ile bağlantısı da önemini ve hassasiyetini arttırmıştır.

Dünya Toprak Günü Teması: Sağlıklı toprağın önemi ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir yönetimini sağlamak ve savunmak olarak belirlenmiştir. 2024 yılı Toprak Günü’nün teması Topraklara Bakım: Ölç, İzle, Yönet. Tema başta toprak analizlerine dayalı bütünlüklü bir yönetim anlayışı, “ölçemesen anlayamasan, anlayamasan yönetmezsin” anlayışı ile sağlanmaktadır.

Shering-Med ve SUS-SOIL Projelerinin ortak paydaları ve amaç bütünleşmesi

Shering-Med ve SUS-SOIL Projelerinin Dünya Toprak Günü Mesajı İle Ortak Paydada Buluşması ve Amaç Bütünleşmesi

Bu bağlamda AB PRIMA SHARInG-MeD ve Horizon SUS-SOIL bütçelerinden sağlanan projelerle Türkiye olarak bizlerde bozulan toprak yapısının yeniden inşası için agroekolojik ilkelerin tarımda uygulamasının toprakların rehabilitasyonunda önemli fonksiyon üstleneceğini görmekteyiz. Her bir proje için değişik bölgelerden el değmemiş ve geçmişte incelenmiş alanlardaki toprakları yeniden örnekleyerek, amaca uygun analizler yaparak ekolojik toprak yönetimi sağlamak istenmektedir. Ayrıca öğrenilen bilgiyi diğer paydaşlar ile analiz edip çözüm önerileri geliştirmeyi hedeflemektedir.

SHARInG-MeD projesi toprakların yeniden rebilitesini sağlamak için araştırmacılar, kamu yönetimi ve toprak kullanıcılar ile birlikte bir dizi araştırma ve iş birliği içinde örnek ekolojik toprak yönetimleri planlamaktadır. SHARInG-MeD projesinin amacı; Akdeniz çanağında iklim değişimlerine karşı toprak bozulmasını sınırlayacak araştırma alt yapılarını düzenlemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca iklim değişimlerine karşın toprak karbon içeriğini artırmayı amaçlıyor.

Proje kapsamında Akdeniz bölgesindeki toprak sağlığını korumak, iyileştirmek ve restore etmek;

  • Toprak özelliklerini izlemek, sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmek ve toprak bozulmasını önlemek.
  • Çiftçileri, araştırmacıları ve karar vericileri bilgilendiren entegre modeller ve araçlar sağlamak.
  • Toprak yönetimi stratejilerinin (organik madde uygulamaları, faydalı mikroorganizmalar kullanımı, koruma amaçlı tarım) uygulanabilirliğini ve etkisini göstermek.
  • Bölgesel toprak verilerinin uyumlaştırılması ve doğrulanması yoluyla geniş ölçekli tarımsal sürdürülebilirliğe katkıda bulunmak için farklı arazi kullanımlarına dayalı geniş alanlarda toprak örnekleri verilerine dayalı Avrupa toprak atlasını güncelleyerek kullanıcılara veri sunmak.

SUS-SOIL Yaşayan Toprak Laboratuvarı projesi ise; Toplum için ekosistem hizmetlerinin sunumunu iyileştirmek amacıyla tarımsal ekolojik arazi kullanımı ve yönetimini uygulayarak sürdürülebilir toprak ve toprak altı sağlığının teşvik edilmesi eksenli entegre projedir. SUS-SOIL’in temel amacı toprak yönetiminin sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda geliştirilmesini hedefler. Bu kapsamda, toprak sağlığını koruma, karbon depolama kapasitesini artırma ve tarımda çevresel etkileri azaltma üzerine yoğunlaşır. Proje, toprak kullanımına ilişkin yenilikçi yaklaşımlar ve yöntemler geliştirmeyi amaçlar. Bu proje 15 ülkeden 22 partner üniversite ve araştırma kurumu tarafından yürütülmektedir. Proje çerçevesinde 15 yaşayan laboratuvar kurularak alt toprak katmanının sürdürülebilir tarım ve toprak sağlığı için önemini ve farkındalığını artırmayı hedeflemektedir.

Sonuçta toprağın sağlığını korumak için, toprakların analiz edileceği, izleneceği ve toprak-bitki yönetimlerinin uygulanacağı bir tarım yönetimi sağlamak.

Bu bağlamda ilk defa geniş çaplı bir yaşayan toprak laboratuvarları kurup sürekli izleme ve uygulama çalışmaları yapılacaktır.

Yeniden toprak gününde torağın biler için gösterdiği gıda üretimi ve hepimize habitat yaratmasından dolayı müteşekkiriz. Ancak ne yazık ki toprağın kadrini ve kıymetini bilemedik.

Not: Shering-Med ve SUS-SOIL Projeleri ile ilgilenenler İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr adresinden iletişim sağlayabilirler

4 Aralık 2024, Adana

 

Devamını Oku

Tarladan sofraya; Toprağın tadı, yemeğin lezzetinin festivalinin anlamı ve önemi  

Tarladan sofraya; Toprağın tadı, yemeğin lezzetinin festivalinin anlamı ve önemi  
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Prof  Dr.

İbrahim ORTAŞ

Adana’nın Gastronomik Zenginlikleri: 8. Uluslararası Lezzet Festivali’nden Notlar

8. Uluslararası Adana Lezzet Festivali çerçevesinde “Toprağın Lezzeti, Çukurova Tarım Zirvesi” 17 Ekim 2024 tarihinde Adana Müzesinde Ülkemizi yurtdışında temsil eden Sosyal Gastronomi Şef ve başarılı girişimci Ebru Baybara Demir hanımın başkanlığında yapıldı. Adana protokolünün başta Vali Sayın Vali Yavuz Selim Köşger ve Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karaların Adana Müze Kompleksi Konferans Salonundaki zirvenin açılış törenine yoğun ilgi vardı. Zirvede tarımın toprak, su, ekilecekler, kaybolan tohumlar ve tarım geleceği konularında 8 farklı konusunda modaratörler eşliğinde biri yabancı gastronomi şefi olmak üzere bir de kanununun bilinen simalarının konuşturuldu. Konuları itibarı ile Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinin ilgili öğretim üyeleri modaratör ve konuşmacı olarak başarılı katkılar sundular. Toprağın Lezzeti, Çukurova Tarım Zirvesi etkinliğin doğal olarak ilk paneli toprak konusuydu. “ADANA’NIN EN GIYMATLISI TOPRAK” adlı ilk panelde moderatorluk yapma daveti ile bende zirveye katıldım.

Adana’nın En “Gıymatlısı“ Toprağın Yetiştirdiği Ürünlerden Yapılan Lezzetli Yemeklerin Tadı Başka  

İnsanlık tarihi içinde insanın bütün uğraşılarına baktığımızda insanın tarım yapmaya başlaması ve sürekli gıda arayışında bulunması ve seçici  lezzetler peşinde koşması sonucu bugün dünya bu kadar farklılaşmıştır. Yoksa bu kadar kavga, çatışma, bilimsel araştırma peşindeki koşuşturmalar başka nasıl açıklanabilir. Bilim tarihi bilgisi bütünlüğü bütün uğraşların gerisinde tadı güzel yiyecekler arayışı ile tarım-toprak bileşkesi öne çıkmaktadır. Zirvenin protokol konuşmaları sonrası protokolünde izlediği Panel 1’de ben moderator olarak bir kaç slayt ile torak gıda ilişkisini Âşık Veysel’in ”Benim sadık yarim kara topraktır” şiirinde toprak ile gıda arasındaki ilişkiyi anlatan şu veciz ifadeleri ile başladım;

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi

Yemek verdi ekmek verdi et verdi

Kazma ile döğmeyince kıt verdi

Bana türlü türlü meyva yetirdi

Bir cekirdek verdim dört bostan verdi

Benim sadık yarim kara topraktır.

Aşık Veysel bize bir türkü değil tam bir yaşam felsefesi anlatmıştı. Severek ancak anlamadan dinledik, ancak şimdi yaşamın kendisini anlattığı için anlayarak yaşayarak dinliyoruz. Toprak aş veriyor iş veriyor ancak lezzette katıyor yemeklerimize.

İnsanlık tarihinde gıdaların topraktan yetişen bitkilerden sağlandığını fark eden insanlık tarım yapmaya başlayarak toprağa kutsallık atfetmiştir. İnsan toprak ilişkisi hemen bütün inançlarda değer görmüş, doğa dinlerinde toprak ayrıca baş tacı edilmiştir. Bu konuda   Kızılderililerinin Reisi Duwarmish, kendilerinden toprak isteyen ABD Başkanı Franklin Pierce 1854 yılında yazdığı mektubun son cümlesinde toprağın yaşamsal öneminin anlaşılması ve toprağın korunmasını istemektedir. Şöyle k; “Toprağımızı alma önerinizi düşüneceğiz. … … Öyle ise, toprağımızı alırsanız, onu bizim sevdiğimiz gibi seviniz. Toprak ile bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz” diyor.

Torak ve Bitki Besleme çalışan bilim insanı olarak toprak- bitki-insan ilişkisinin dinamiğini uzun zamandır tarım tarihi dersimde işliyorum. Yer yüzeyindeki yaşam unsurlarının tamamına yakını ekosistem hizmetlerin çoğunluğu toprak tarafından sağlanmakta olduğu bilinmektedir. Gıdalarımızın %95’i topraktan sağlandığı FAO tarafından sıklıkla vurgulanmaktadır. Toprak, bitkisel üretimde ve artan nüfusun beslenme gereksinimlerinin karşılanmasında, doğanın korunması, suyun temizlemesi, atmosferin element döngüsünün sağlanması ve insanın esenliği gibi birçok konuda dinamo görevi gören tek varlık olarak hayati bir rol oynuyor.

Lezzeti Veren Toprağın Sağladığı Besin Elementleridir

Toprak sağlık ilişkisi ekseninde bitkilerin topraktan kopardığı besin elementlerinin geliştirdiği meyve ve sebzeler, tahıllar tarafından sağlanmaktadır. Yiyeceklerin tadını belirleyen bitkilerin topraktan emerek aldığı besin elementlerinin bitki dokularında oluşturduğu milyonlarca bileşikler tarafından sağlanmaktadır. Her toprakta yetişen farklı bitkinin farklı tatları o toprağın sağladığı N, P, K, S, Ca, Mg, Fe, Zn, Cu, Mn, I, Se vs. gibi elementlerin oluşturduğu kimyasal kombinasyonlarının ürünleri olan değişik enzimlerin, vitaminlerinin, protein ve yağların farklı lezzeti oluşturduğu için insanlar farklı coğrafyalardaki değişik topraklarda büyüyen meyve, sebze bitkilerinin farklı aroma ve tatlarını talep ediyorlar.  Örneğin; Torosların Kekiği, Kadirli’nin Turpu, Bucak’ın         Portakalı, Tuzla’nın Kavunu, Pozantı’nın     Kirazı, Lamasın Limonu, Adana’nın Ak altın pamuğu, Osmaniye’nin Yerfıstığı, Malatya’nın Kayısısı,  Aydın’ın İnciri, Gaziantep’in Antep fıstığı, Besni’nin parmak üzümü, Maraş’ın acı Biberi, Bursa’nın Şeftalisi, Niğde’nin, Amasya’nın Elması, Kastamonu’n Sarımsağı, Beypazarı’nın Havucu, Anamur’un Muzu, Diyarbakır’ın, Ceyhan’ın Karpuzu, Gemlik’in Zeytin’i hepimizin bildiği  tercihli aranan tarım ürünlerdir. Çukurova Lezzet Festivali kapsamında gerçekleştirilen Tarım Zirvesi Sempozyumu’nun açılış oturumunda moderatorlük yapmak üzere davet edilmiştim. Bu sempozyum Çukurova ve Türkiye tarımının geleceği, sürdürülebilir uygulamalar ve bölgesel zenginliklerimizi koruma konularının gastronomideki (yemek kültürü) yeri ve önemi işlendi. Sekiz panelde konunun uzmanları genelde bir yabancı misafir şef olmak üzere görüşlerini ve gıdanın vazgeçilmez önemini vurguladılar.

Modaretor olarak ilk panelde yaptığım başlangıç konuşmasında ve sonuç değerlendirme toplantısında protokole başta Vali Sayın Yavuz Selim Köşger ve Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar ’a Çukurova’daki tarım topraklarının genel durumunu ve bitkisel üretim planlanmasının önemi yanında tarım topraklarının amaç dış kullanımı konusunda duyarlı olunmasını belirtim. Konuşmamda toprağın gıda üretimindeki önemini vurgularken, gıdaların lezzetinin de toprakların özellikleriyle belirlendiğini ifadeler ile bilgilendirme yaptım.

Eğer hoş lezzetler arıyorsak, bitkilerin yetiştiği toprakların organik maddece zengin olmasını sağlamız gerekiyor. Toprağın işlenmesinden, sulanmasına, anızların toprakta bırakılmasına kadar toprağı yerinde tutarak zenginleştirmemiz gerekir.

Madem gıdalar topraktan yetiştiriliyor, topraklarının tarım için önemine bağlı olarak toprağın ve topraktan aldığımız lezzetlerin gelişimine katkıda bulunacak tarımsal politikaların uygulanmasının önemini belirtim. Çukurova’ya son yıllarda bölgenin ekolojisine uygun olmayan tropikal bitkileri taşınmakta oluğunu ve başta muz, avokado ve diğer geniş yapraklı çok su tüketen bitkilerin dönem dönem para etmediği içinde sorunlar yaşattığını belirtim. Tarımın geleceği için bu tür buluşmalar büyük önem taşırken hem ekonomik hem de sosyal açıdan tarım zirvesi önemli gelişmelere ve tartışmalara zemin de hazırlıyor. Emeği geçenlere teşekkürler ederim Adana tarımı ve kalınması için önemli bir zirve. Umarım her yıl devam eder ve sürülebilirliğe katkı sağlar. Çukurova’nın bereketli topraklarının en “gıdymatlısı” toprağın yetiştirdiği yiyeceklerin damak zevkimize uygun lezzetlerden tatmanız dileği ile hayırlı olsun.

Tarım ve Gastronominin İlişkisi Daha İyi Anlaşılıyor

Gastronomy her ne kadar Yunanca gastros (Mide) ve nomos (Yasa) sözcüklerinin birleşiminden yemek yasası (Gastronomy) olarak geçse’de son yıllarda beslenme artık çoğu kişi için mideyi doyurmak değil lezzet, sosyal bir ortam yaratmak ve yaratıcı kültürel bir yiyecek olarak görülüyor. Onun için bu festival bir sosyal gastronomi olarak laşe edildi.

Doğadaki canlılar içinde yemeğini yapan, pişiren, şekil ve tarz katan tek canlı olarak insan son yıllarda yemeği fizyolojik bir ihtiyaçtan çıkarıp sosyal bir ihtiyaca dönüştürmüştür. Yemek kültürü üzerine son yıllarda daha fazla program, konuşular, kurslar, okullar ve turizm ile ciddi bir vazgeçilmez sektör haline gelmiş bulunuyor. İletişim çağının getirdiği kolaylıklar ile kültürler birbirinden tarifler çalarak farklı formlar ve lezzetler yaratmış ve yaratmaktadırlar.  İnsanın gıda özelde de damak zevkinin peşinden koşan yaşam yolculuğunda kilometrelerce yol kat ederek lezzetli bir şeyler tatmak istemektedir.

Ağzının Tadını Bilenler Lezzetlerin Peşinden Koşuyor

Damak zevkleri için, farklı kentlere zaman ve para harcayarak gitmeleri boşuna değildir. Nihayetinde bürün canlıların temel fizyolojik ihtiyacı olan beslenmenin de ötesinde bilinç ve farkındalıkla seçici davranarak zevk, estetik, içerik ve sosyal haz sağlamaktadır.  Yoksa

Urfa’nın Çiğköftesi, Lahmacunu, Antep’in  Baklavası, Maraş’ın    Dondurması, Antakya’nın Künefesi, Tarsus’un        Humusu ve Adana’nın Kebabı için onca yolu gidilir mi? İnsanlık tarihine baktığımızda insanın hep damak zevkinin peşinde koştuğu görülüyor. Peşinde koşulmaz mı o güzelim insanı baştan çıkaran acılı, tatlı, farklı karışımlardan oluşan soslar ile süslenmiş yemekler. Özel yemekler, ağırlamalar, iş yemekleri ve özel misafirlikler, ikramlar ve ziyaretlerde sunulan seçilen seçkin ve yerel yemekler yanında herhangi bire yapılan ziyaretlerde yörenin lezzetlerin tadının aranması anlamlıdır. Bu arayışlar lezzetlerin kültürel, antropolojik ve tarih bilgisi ile ilişkili olmalıdır. İnsanlığın doğduğu günden günümüze lezzetin peşinde koştuğunu ve bunun sonucu baharatları bulmak için Hindistan ve Çini keşfe çıktığını biliyoruz.

Bilim tarihinde okuduğumuz İpek Yolu ticareti ve arkasında keşiflerin altında damak zevkinin tatmin eden baharat arayışı olmasaydı, İspanyollar ve Portekizli denizler okyanuslara korkusuzca açılıp Hindistan ve Çinin arayışında girerler miydi?  Keşiflerin arka planında tarımın özelde o topraklarda yetişen baharat ticaretinin olduğunu anlayınca konunun önemi ve sosyal yönü daha iyi anlaşıldı zihnimde. Bu bilgi bilinci ile artık Adana’ya kebap yemeye , Kahramanmaraş’a dondurma yemeye, Künefe yemek için Antakya’ya gidenleri damak zevki peşinde olan daha bilinçli kişiler olduğunu düşünüyorum. Günümüzde sosyal gastronomi artık kaçınılmaz olarak bilinci, bilgisi ve geliri artmışların tercihen aradığı karın doyurmak değil, haz alma arayışında oldukları görülüyor.

Günümüzde lezzet arayışı konusunda yapılan yayınlar yazılan kitaplar, makaleler, kongreler ve ve festivaller ile yeni bir sosyal ve ekonomik sektör oluşmuş durumdadır. Adana lezzet festivali ve tarım zirvesini de bu çerçevede değerlendirdim. Geçmiş yıllara göre daha iyi organize edilen ortam daha ’da yerleşik kültürün yarattığı diğer yemekleri de dışarıda bırakmadan bütünlüklü bir tarih, antropolojik, sanat ve kültürel bütünlük içinde bilinçle yediğinin tadına varması bilinci yaratmak durumundayız. Tattığımız zevkeler bize sunan o güzelim yiyeceklerin sağlandığı toprağın tadını daha iyi almak için toprağımızı organik bileşikler ile zenginleştirip süreklilik sağlamayı unutmayalım. Tam uluslararası bir festival havasında geçen festival vesilesiyle tanınan şefler Adana’da yemek yarışmaları çerçevesinde yemekler yaptılar. Hafta boyunca Adana halkı ve dışarıdan gelen misafirler Adana yemeklerinin özelde “ADANA kebabın” şalgamının tadını test etti. Yabancı şeflerin Adana’ya gelmesi de Çukurova ve Adana’nın kültürel tanınırlığına iyi bir boyut katı. Zirvenin finali Adana Müze kompleksinde Adana lezzetleri kapanış yemeği ile sonlandı. Bilinçle ve bilgi ile ağzının tadını bilerek farklı tatlar arayışında olanlara ve festivalin başarısı için çaba gösteren herkese yarasın ve teşekkürler.

26 Ekim 2024, Adana

Devamını Oku

Anız yangınlarının önlenmesi mümkün mü?

Anız yangınlarının önlenmesi mümkün mü?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İbrahim ORTAŞ

Artan sıcaklıklarla birlikte ülkemizin birçok bölgesinde anız yangını haberleri sıkça gündeme gelmektedir. Son üç gün içinde, Çanakkale/Gelibolu’da anızdan sıçrayan yangın kıvılcımları ormanlık alana sıçramış ve birkaç köy boşaltılmak zorunda kalınmıştır. Türkiye tarihin en önemli zaferinin yaşadığı bölgedeki her yangın tarihi kanıtları zarar görmesi ihtimali herkesin yüreğini ağzına getirmektedir.

21 Haziran 2024 tarihinde Diyarbakır’ın Çınar ilçesi ile Mardin’in Mazıdağı ilçesi arasında akşam saat 22.15’te hasat sonrası anız ile örtülü tarlalarda çıkan yangın, rüzgârın etkisiyle büyüyerek yerleşim yerlerine sıçramış ve 12 kişinin hayatını kaybetmesine, onlarca kişinin ise ağır ve/veya ciddi derecede yaralanmasına sebep olmuştur.

Uzun süredir Çukurova bölgesinde gördüğümüz ve her yıl yaptığımız açıklamalarla çiftçilere anızı yakmamaları gerektiğini anlattığımız “anızların yakılmaması” konusu halen ülkenin ciğerlerini yakmaya devam etmektedir. Anız yakılmasının sakıncalarını anlatımlarla yetinmeyip, çözüm önerileri ve yöntemler de sunduk. Ancak Bakanlıklar, bilim kuruluşlarının ve bilim insanlarının bütün uyarılarına rağmen anız yangınları daha fazla can kaybına ve zarara yol açmaktadır.

Anız Neden Yakılır? Anızı Yakmamak İçin Bizler ve Devlet Ne Yapılmalıdır?

Her yıl olduğu gibi bu yıl da anız yangınları Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgesinde “Bereketli toprakların” merkezi Diyarbakır ve Mardin’de kâbusu olmuştur. Bilinçsiz çiftçilerin, kurak geçen sıcak yaz mevsiminde buğday hasadı sonrası topraklarını işlemekten kaçınmak için yaktıkları anızdan sıçrayan ateş kıvılcımları rüzgârın etkisiyle kontrolden çıkarak ekili alanlara, ormanlara ye yerleşim yerlerini yaşanmaz hale getirdiğini sıklıkla yaşıyoruz.

Genellikle ikinci ürün yetiştiriciliği ile Haziran ayının ilk haftasında buğday hasadının ardından, çiftçiler toprak işlemeye geçmeden önce yüzeydeki anızın toprak işleme aletlerinin işlevini zayıflattığını düşündüklerinden tarlalarını yakmaktadırlar. Çiftçilerin, sadece kendi geleceklerini değil, başkalarının da evini ve canını tehlikeye attıklarının farkında olmadıkları anlaşılmaktadır. Anız yangınları, ülkemizde toprakları fakir, gübre kaynağı ithalata bağlı bir ülkede çiftçilerin sadece toprağını değil, kendi geleceğini yaktığının da farkında olmadığını göstermektedir. Yakılan araziler, kısa vadede toprak işlemeyi kolaylaştırsa da uzun vadede toprak sağlığı ve kalitesi düşeceği için verimlilik de düşmektedir. Bu durum, çiftçilerin ilerleyen yıllarda daha fazla gübre kullanmak zorunda kalmasına neden olmaktadır. Çiftçilerin çok azı bu durumun farkında olup, genelde anızı yakmanın yasak olması ve küçük bir para cezasına rağmen çiftçiler (cezayı ödeyerek) anız yakmaya devam etmektedirler. En azından Çukurova’da yaşanan ve tanıklık edilen durum bu şekildedir.

Anız Yakılmasının Önlenmesi İçin Neler Yapılmalıdır?

Kendi ellerimizle yok ettiğimiz toprağın organik madde kaynağı yanında toprakta yaşayan sayısız toprak canlıları öldürülmekte/yok edilmekte ve telafisi mümkün olmayan can-mal kaybının önlenmesi için kamu tarafından ciddi önlemler alınmalıdır. Bu yangınlar sadece birer anız yangını olmanın ötesinde, bütünlüklü bir tarım-toprak yönetimi ve çevre sorunu yaşadığımızı gösteriyor. Konu, bireysel olarak çiftçileri ilgilendirdiği kadar, ülkenin tarım ve çevre bakanlıklarının ilgi alanına da girdiğinden kamu kurumlarının da yapması gereken görevler bulunmaktadır. Öncelikle, toprak yüzeyindeki üretim artıklarını yakmadan topraklarımızın korunması için ne yapılabilir sorusunun cevabı aranmalıdır.

  • Devlet Çiftçiye Mazot ve Ekipman Desteği Sağlamalı: Anız yakılmasını önlemek adına, çiftçilerin yasaklar yerine devlet tarafından uygulanması planlanan teşvikler ve çiftçilere konunun ciddiyetine ilişkin anlatımların yapılması daha ikna edici olacaktır. Topraktaki anızları toprakla karıştırıcı ekipmanlar açısından çiftçiye kredi desteklerinin verilmesi önemlidir. Çiftçiler için toprak işlemede karşılaştıkları en ciddi sorunların başında petrol gideri gelmektedir. Kullanılan mazotun pahalı olması, çiftçiyi kolay yoldan anız yakmaya yönlendirdiğinden, çiftçilere ucuz mazot desteği sağlanması şart ve zorunludur.
  • Toprak İşleme Yöntemi Değiştirilmeli: Buğday hasadı yapıldıktan sonra hemen toprak nemini kaybetmeden işlenmelidir. Hasat sonrası toprak yüzeyi güneş ışınlarına açık hale geldiği için nem topraktan uzaklaştığı için toprak kurmakta ve toprak kesekleri sertleştiği için işlenmesi zorlaşmaktadır. Toprak nemini koruyor iken amaca uygun olarak işlenmesi ile anızın uygun toprak işleme aletleri ile parçalanarak toprağa daha kolay karıştırılması sağlanabilir.
  • Anız Yakmak Değil, Anızı Yöneterek Toprakta Tutulması Sağlanmalı: Eğer doğrudan büyük sürüm yapılmayacaksa, yüzeyde kalan anızlar uygun mekanizasyon teknikleri ile toplanarak hayvan yemi veya altlık olarak değerlendirilebilir. Çiftçilerin buğday, mısır, mercimek ve diğer bitkilerin hasadı sonrası anızı yakmak yerine değişik tekniklerle anızları toplayıp yem olarak değerlendirilmesi ek gelir sağlayabilir. Hemen belirtelim ki, ülkemizde 1950’li yıllardan başlayan en büyük yanlışlıklardan olan; meraların traktörlerinin tarımsal alana dönüştürülmesi, kırsalda tarımı yönetecek inşaların azalması, kırsaldan kente göç sürecinin bir sonucu olarak bugün yaşanan birçok problem zaman içinde hayvanların gıda kaynağı olan samanın yurtdışından ithalatına kadar devem etmektedir. Bitkilerin anızlarını yakılmadan mekanizasyon teknolojinin geliştirdiği ekipmanlarla toplayarak saman ve diğer yemler üretilebilir. Bu bağlamda öncelikle planlamayı yapan kamunun/devletin, çiftçinin, bilim kuruluşlarının ve çiftçi birliklerinin birlikte uzun erimli yapacakları planlamalarında tarım-toprak ve anız yönetimi tarımımızın sürdürülebilirliği için gerekli.

Cezalar Caydırıcı Olmalı; Ancak Öncelik Çiftçilerin Farkındalığı Artırılmalı ve Araç-Gereç ve Enerji Destekleri Sağlanmalı: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın dönem dönem yayınladığı tebliğlerde anız yakanlara dekar başına idari para cezası uygulanmaktadır. Anızların orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile yerleşim alanlarında yakılması halinde bu ceza 5 kat artırılmaktadır. Her ne kadar “6831 Sayılı Orman Kanunu’na göre, ormana 4 km yakınlıkta ve ayrıca iskâna açık yerlerde anız ve ot örtüsü yakmak suçtur” deniliyorsa da yangınlar devam ediyor. Ayrıca 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 20. Maddesine dayanılarak “Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin (c) bendine aykırı olarak anız yakanlara her dekar için yaklaşık 41 TL idari para cezası verilir” hükmü ile “Anız yakma fiilinin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile meskûn mahallerde işlenmesi durumunda ceza beş kat artırılır” açıklaması yer almaktadır. Ancak pratikte cüzi para cezası ve alınan önlemler anız yakılmasının önüne bir türlü geçilememektedir.

Öneri:

Her yıl yaz dönemlerinde yaşanan ve ağır can ve mal kaybına neden olan anız yakılması konusunda bilimsel bir çalışmanın yapılması kaçınılmaz görülmektedir. Dün Çukurova, bugün Çanakkale, Mardin ve Diyarbakır, yarın bir başka bölgemizde anızların yakılması can-mal kaybı yanında çevresel sorunların yaşanılması daha fazla devam etmemeli. Anız yakılmasının önüne geçilmesi mümkün ve yakılmaması çiftçinin, doğanın yararına bir durumdur. Bütünlüklü bir anlayış, işbirliği ve bilimsel teknikler ve planlanma ile sorun çözülebilir. Öncelikle çiftçilere anız yakmanın kendileri oluşturduğu zarar ve kayıpları anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Ayrıca çevreye verdiği telafisi mümkün olmayan zararlar anlatılmalı ve anızın yasaklanmasının gerekçeleri belirtilmelidir. Ancak çiftçilerimizin ve insanımızın çıkarı çok boyutlu anlatılarak farkındalığı artırılmalıdır. En önemlisi, anızın yakılmadan toprak ile buluşması için devlet desteği ile çiftçinin çıkarının yüksek olduğu gösterilmelidir. Bilim insanları olarak bizlerin de anızın en kolay yoldan ve toprak ile buluşarak ayrışması konusunda yeni yaklaşım ve yöntemler geliştirmemiz gerekmektedir. Bu konuda Çukurova Üniversitesi ve diğer ilgili kuruluşlar öncülük ederek çözüm önerileri geliştirmeli ve inisiyatif almalıdır.

 

21 Haziran 2024, Adana

Devamını Oku

Yaşamını gönül gözü ile sazının tellerine döktüğü özlü sözlerle anlatan Âşık Veysel’in ardından

Yaşamını gönül gözü ile sazının tellerine döktüğü özlü sözlerle anlatan Âşık Veysel’in ardından
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İbrahim ORTAŞ

Son yüz yılda Anadolu toprağında yaşamış hemen herkesin (özelliklede yetişkin bireylerin) kulakları Âşık Veysel’in sazı ve ağzından çıkan o tartılarak çıkan türkü sözleri ile tanışmıştır. TRT’nin TRT olduğu yıllarda sabahları Veysel babanın sözlerini anlamasam da müziği kulağıma hoş gelirdi. Belki de hep saz sesi duyduğumuz için hoşuma giderdi saz çalış tarzı. Çok sonraları yaşam yolculuğunda kendi yaşamını ve içinde yaşadığı dünyayı anlatmaya çalışan bir filozof yazar olduğunu fark ettim. Fark ettiğimde de Veysel baba artık doğanın yaşam bileşkesi olan toprak ile buluşmuş ve toprağının üzerinde onun ifadesi ile çiçekler açmış, arılar bal yapıyor, koyunla süt veriyordu. Mesleğim olan toprak bilimini anladıkça Veysel babanın büyüklüğünü ve sazının tellerinin gücünü daha iyi anlamaya başladım.

Âşık Veysel’in anlatımları ile o kadar etkili bir ozan ki saz ve söz bütünlüğü ile hepimizi düşündürttü. O sade ve naif anlatımı yanında vurucu ve dokundurucu ifadeleri ile bir o kadar da derin düşündürücü ve yaralayıcı etkiler yaptı zihinlerimizde.

Hepimizin bildiği ölümsüz eserlerinden;

Uzun ince bir yıldayım,

Dostlar beni hatırlasın,

Güzelliğin on para etmez,

Kahpe felek,

Kara toprak,

Küçük Dünyam

Benim sadık yârim kara toprak gibi başucu söylemleri ile yaşamı ve ölüm bilincini hepimize aşıladı.

Halen sevilen ve sözleri değişik şekillerde yorumlanabilmektedir.

Aslı önemsediği şiiri ve türküleri ile fiziki olarak görmeyen, ancak gönül gözü ile sazının teller ile anlattığı “Sen bir ceylan olsan” şiirindeki “vursam yaralasam söz ile seni” sözleri kavgayı değil anlatımla hemde etkili anlatımla insanı içten vuran-yaralayan bir tarz.

Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı

Avlasam çöllerde saz ile seni

Bulunmaz dermanı yoktur ilacı

Vursam yaralasam söz ile seni

“Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa” sözü ile “İnsanı Kâmili” tanımlayan güçlü bir yetişkin bir bireyi ve ne aradığını bilen bir ifade. As olanın şekil değil öz olduğunu felsefi ve psikoloji bilimi dili ile anlatıyor duygularını. Sözleri ile yaşamı bütünlüklü anlamış bir ermiş olarak saz ile toplumun zihnine düşüncelerini kazdırmıştır.

Yaşamını anlattığı “uzun ince bir yoldayım” şiirinde hepimizin yaşadığı yaşam yolcuğunda bilmeden gece gündüz gece yaşadığımız her tülü halleri açıklamaları filozofça açıklamış.

Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm ayni zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece

Âşık Veysel ölmeden önce şöyle söylediği belirtilir; “Ben öldükten sonra mezarıma taş koymayın. Mezarımda beton hiçbir şey olmasın. Sadece toprağa gömün beni. Üstümde biten otları inekler, koyunlar yesin; Et olsun, süt olsun. Mezarımda açan çiçekleri arılar emsin, bal olsun. Toprak olayım, benim toprağım da milletime hizmet etsin”. Genelde bu dünyayı ve öbür dünyayı analiz etmiş ve yaşamı bütünlüklü anlamış insanların ölüm olgusunu çözdükleri için ölümden korkmadıkları görülüyor.

Ölümü olgunlukla karışlamakta ve toprağa karışmaktan ve börtü böceğe yem olmaktan korkmamaktadırlar. Bu bilinç bir üst bilinci ve bütünlüklü bir kavrayışı ifade ediyor.

Benim yârim kara toprak şirindeki bir dörtlüğünde belirttiği;

Bütün kusurumu ey yâr toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yârim kara topraktır”

Toprağın kendisini beklediğini ve kusurlarını (kendi tabiri ile sırlarını) sakladığını biliyor.

Aynı şiirinde, yaşamın ve gıdaların topraktan geldiğini belirtiyor. Toprakta yetişen bitkiler değil diyalektik açılımla koyununda kuzunundu suyunda sütünde topraktan geldiğini belirtiyor.

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır

Her bir kelimesi ve dörtlüğü ayrı ayrı bir anlamlı ve düşündürtücü. Bizleri bilinçlendirdi ve mutlu etti. Ne mutlu ki böyle dünyayı gönül gözü ile anlamış ozanlarımız olmuş.

Dün ölüm yıldönümüydü. Sargıyla rahmetle anıyoruz, ruhları şad olsun.

21 Mart 2024, Adana

 

Devamını Oku

Tarım eğitimi niteliğinin geliştirilmesi için…

Tarım eğitimi niteliğinin geliştirilmesi için…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İbrahim ORTAŞ

Tarım eğitimi niteliğinin geliştirilmesi için paradigma değişimine ihtiyaç duyulmaktadır

10 Ocak Tarım Eğitim 178. yıl dönümü geçmişe göre daha çok tartışma ve paneller formatında kutlandı. Geçmişte genelde protokol konuşmaları ve davetli bir konuşma sonrası program tamamlanırdı. Son birkaç yıldır tarım eğitimi sorunları tartışılır oldu. Tarım eğitimi gibi gıda güvencesini ilgilendiren çok yönlü bilgi ve teknik bilgi gerektiren eğitim programının önemi niteliği başta akademik kadrolar ve konuyla ilgililer taraflarca irdelenmektedir. Geçmişte sınırlı sayıda Ziraat Fakültelerinin nitelikli akademik kadroları yanında kamunun ziraat fakülteleri öğrencilerine verdiği bursları, yüksek puanlı öğrencilerin tercihleri ile nitelikli ziraat mühendisleri mezun ettiler. 1980’li yıllara kadar mezunların tamamına yakını kamuda işe girerdi ve ülke tarımına çok da başarılı hizmetler verdiği bilinir.

Ancak zaman içinde her ile bir üniversitenin açılması ve buna bağlı olarak çoğunda alt yapı ve akademik kadroya sahip olmadan açılmasının sonucu olarak yılda 6000 kadar mezun vererek mezunların iş bulma olanağını azalmıştır. Konjonktüre uygun olarak mesleğe olan ilgi azalmıştır. Bir zamanlar öğrencilerin burs almak için yarışarak alındığı Ziraat Fakültelerine günümüzde 250-300 bininci sıradaki öğrencilerin tercih etmesi ile meleğe olan ilgi azalmıştır. Ortaöğretimde akademik eğitimi yeterince gelişmemiş öğrencilerin ÖSYM sırlamasına göre tercih yapması sonucu eğitim niteliği hızla aşağı çekilmiş ve tarım eğitiminin kalite sorunu tartışılır oldu.

Bir eğitimci ve konuyu yakından takip eden bir hoca olarak derslerde edindiğimiz sorunlar yanında tarafıma çok sayıda duyarlı hocam ve arkadaşlarımdan gelen görüş ve önerileri de dikkate alarak genel durum değerlendirmesi ve kendi bireysel önerilerimi yapmaktayım. 1980’li yıllardaki geçmiş eğitim sistemi ve daha sonraki program eğitimlerini de yaşamış olmamız nedeniyle geçmişle günümüz arasındaki değişimleri mukayese ettiğimizde maalesef tarım eğitiminin bir bütün olarak da ülkemiz eğitim sisteminin gerilemekte olduğu çoğunluğun ortak izlenimi ve kanısıdır.

Bu eksende 10 Ocak Tarım eğitimi haftası nedeniyle yazdığım “Tarım Eğitimin Çıkmazı, Eğitim Kalitesinin Sağlanamaması” başlıklı durum analiz yazım kamuoyunda çok fazla ilgi gördü. Birçok meslektaşımızdan aldığım dönütler çok eğitici ve yaralı oldu. Eğitim kalitesi ve öğrencilerin dersler olan ilgisi ve dersleri içselleştirerek öğrenme konusundaki sorunun yeniden YÖK nezdinde işlenmesi gerektiğini belittiler. Tarafıma daha öncede iletilen birçok cevabi yazılarda her alanda kalitenin düştüğünü ancak bunun bir politika sonucu geliştiğini belirtmektedirler. Akademik kadroların niteliğini de sorgulanması, yeniden tarım liseleri ve meslek okullarının açılmasını savunan hocalarımız oldu. Daha az ziraat fakültesinde, daha nitelikli eğitim verilmesi ifade edilmektedir.

Konu Bütünlüklü Bir Çalışma ile Eğitimin Öğrenciye Nasıl Kazandırılması Belirlenmesi Gerekir

Durum tespiti sonrası geleceğe ilişkin nitelik eğitim için ne yapabiliri çok yönlü irdelememiz gerekiyor. Yeniden çağın gereklerini ve yetkinlikleri kazandırmak için gençlerin algı dünyalarına nasıl sonun çözmeye yönlendirebilirizi konuşmak gerekiyor. İletişim çağının getirdiği cep telefonu, sosyal medya ve diğer iletişim uygulamalarının genç kuşakların ders çalışma şekli ve öğrenme araçları değişmiştir. Ancak günümüz öğretim ve öğrenin yönetiminin etkili bir öğrenme yaratığı konusunda kuşkuluyum. Kesinlikle çok yetersiz olan bu eğitim ortamının nitelikli mühendislerin yetiştirilmesine hiçbir katkısı olmayacağı sıklıkla sorgulanmaktadır. Ancak ülkenin kalkınması ve önceliklerine uygun bir planlama yapılmadığı için sürekliliği olan bir tarım eğitimi programı sağlanamadı. Yeni bir paradigma değişimine gereksinimi var ancak konunun bütünlüklü ele alınması gerekir.

Konunun bütünlüklü olarak sonuç alıcı bir şekilde YÖK, üniversiteler, meslek odaları ile ele alınması zorunlu görülmektedir.  Konu ülkemizin nitelikli gelişimi ve sağlıklı gelişim geleceğimiz için önemli. Çok sayıda konuya duyarlılık gösteren bilim insanımız var. Eğitim bilimcilerinin de desteği ile yeniden etkili öğrenme nasıl sağlanabiliri tartışmamız gerekiyor.

Öneri Olarak:

Türkiye’de Ortaöğretim ve Yükseköğretim Akademik Kalitesi Evrensel Ölçekteki Kriterlerin Altında Görülmektedir.

Uzun zamandır ülkemizin genel eğitim politikasının yetersizliğinin tarım eğitimine yansıması kaçınılmazdır. Gerek OECD, AB raporları gibi kaynaklardaki analizler ve gerekse PISA, ÖSYM ve diğer sınav sonuçları bir birini tamlayacak şekilde öğrencilerimizin sorun çözme becerisi, okuduğunu anlama görüşlerini ifade etme konusunda eşdeğer ülke öğrencilerinin gerisinde olduğunu gösteriyor. Birçok raporda Türkiye’nin eğitimde 71. adalette 99. sırada yer almakta, insani gelişmişlikte ise Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi raporunda 191 ülke arasında 48. sırada yer almaktayız. PISA 2022 sonuçlarına göre Türkiye, matematikte 39, fende 34 ve okumada 36. sırada yer aldı. 2018’de ise bu sıralamada Türkiye, matematikte 42. Sırada yer almaktadır.

Sorunun temelde eğitimin sorgulama ve araştırmaya, kaynak kullanımı ve irdelemeye dayalı  çağın gereklerine uygun 21 yy. yetkiliklerine uygun gelişmediği anlaşılıyor.

Bu bağlamda dünyanın işleyişini belirleyen bilim ve teknolojinin yakalanması mevcut eğitim sistemi ile sağlanmayacağı ve ileriye yönelik ciddi sorunların yaşanacağı genel bir kanaattir. Sonun çözümü konusunda ciddi analizlerin devlet katında yapılaması ve konuya çözümü üretecek mekanizmaların oluşturulmamış  olması ayrıca düşündürücü. Bu bağlamda ülkenin bir bilim politikası ve özerk bilim kurulunun oluşumu eksikliği görülüyor. Partiler üstü tamamen liyakate dayalı oluşacak bir bilim kurlunun ülkenin bilim ve gelişme politikalarını belirleyen, öneriler geliştiren ve izleyen bir mekanizmaya sahip olması gerekiyor.

Somut öneriler;

*Türkiye tarımı istihdamı ihtiyacının üzerindeki ziraat fakülteleri sayısı, altyapı ve akademik niteliği gözden geçirilerek yeniden organize edilmeli.

*Ziraat fakültesi öğrencilerine başarı durumuna göre burs imkânı sağlanmalı.

*Tarım eğitimi alan öğrenciler sırlamada diğer mühendislik fakültelerinde oluğu gibi belirli bir barajın üzerinde öğrenci alınmamalı.

*Ziraat fakültesini tercih eden öğrenciler ÖSYM sırlamasından çok sıralamasından çok mesleğin kavranması için minimum biyoloji, kimya, fizik ve matematik sorularını cevaplamış koşulu sağlamış olmalı.

*Bütün göstergeler ve ülkenin yaşadığı sorunların temel kök sorusu nitelikli eğitimdir. Çok acil bir paradigma değişimine gereksinim duyulmaktadır.

Düzeltme Notu:

Bir önceki yazımda tarım eğitimden bitkisel üretim belirtmiştim. Sehven eksik yazılan tanımın “bitkisel ve hayvansal üretim” olacaktı.

İkincisi üyesi olduğum ZİDEK akreditasyon sürecinde değerlendirdiğimiz eğitim programlarından edindiğim bilgi ve görüşmelere göre hocalar ve paydaş sektörler diplomaların kalitesi konusundaki görüşleri yanında değişik ortamlarda yapılan yazılı ve sözlü ifadelerde konu tartışılmaktadır. Bende Yapılan tespit ve değerlendirme birçok kurum ve görüş belirten gerçek ve tüzel kişinin paylaşımlarının ortak paydasını bir sonucu olarak zihnimde oluşan ifadelerinin bir sonucudurDeğerlendirdiğimiz tespitler birçok ortamda ve değişik raporlarda öne sürülen görüşler olup ülkenin an sorunlarının büyüklüğünü çıplak olarak yansıtmaktadır. Bu bağlamda “Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) öz değerlendirme raporundaki tespitler” ifadesi sehven kullanılmıştır.

 

15 Ocak 2024, Adana

Devamını Oku